18 Ekim 2024
Ahmet AÇIKGÖZ
Sokaklar, izbe sokaklar. Sokaklarda kenarları kertilmiş cetvel gibi uzanan kuyruklar; Yaşlılar, kadınlar, vatanlarından ırak illerde ilim tahsil eden delikanlılar, elleri oyuncağa hasret çocuklar, tam tekmil bekliyorlar. Ramazan hürmetine dağıtılan nevaleden nasiplerine düşeni alacaklar.
A, B, …, isimleriyle bir sürü yardım kuruluşu türedi. Ne a’lâ. Ramazan’a özel kumanya paketleri hazırlıyor, üzerlerine markalarını basıyor, muhtaçlara dağıtıyorlar. Bunun hizmet adına yapılması güzel. İşin vahim olan tarafı ise yardımların kamera gelmeden tevzi’ edilmemesi. Bir dostum söyledi ulusal bazda yayın yapan bir televizyonun yardım programından sorumlu olan zat bulundukları yere gelecekmiş, çekim yapacakmış kendisinden uygun bir hane ayarlamasını istemiş. Programcının isteği karşılandı, ekip olarak gittiler; dul bir kadın ve sakat çocuğunun barındığı haneye konuk oldular, kendilerine göre ikramda bulundular, ekmek verdiler fakat karşılığında zavallıların onurunu, izzetini aldılar. Buna ne hakları vardı?
Yardımda bulunanlar eğer bunu Allah Rızası için yapıyorlarsa O, yardımların gözlerden ırak yerlerde taksim edilmesini istiyor. Hem görmesi için kameralara ihtiyacı da yok. Görevli melekleri hadiseyi olduğu gibi kayda geçiyorlar. Gecenin zifiri karanlığında en izbe yerlerde yapılan hayırlarda, gün ışığında dağıtılan yardımlarda aynı açıklıkla Ona malumdur. Çünkü O celle celaluhu “Görüneni de görünmeyeni de bilir.”
Yardım için meydanları tercih edenler eğer bunu insanların takdirini kazanmak için yapıyorsa Ahiret’te kendilerine “Bu amelin sevabını Allah’tan gayrısından isteyin.” diyecekler. Görecekler ki “hayır” niyetine tertip ettikleri şatafatlı törenlerden, beş yıldızlı otellerde verilen iftarlardan geriye sadece çektikleri zahmet kalmış.
“Allah Teala insanlar arasında günleri(imkanları) döndürür.” Yani kuyruktaki zavallılara törenle yardım dağıtanlar gün gelir törenle yardım alacak konuma gelirler. Fotoğraf, bu haliyle onları memnun eder mi?!
***
İslam, İlahi Rıza’yı önceleyen yegane medeniyettir. Allah Resulü sallallahu aleyhi vesellem mutlak ve muazzam hakikati böyle telkin etti. Onun nazarıyla yetişen sahabe yardım yaparken sağ elinin verdiğini sol elinin dahi görmesinden imtina etti. Bu anlayış muazzam bir vakıf sisteminin oluşmasına zemin hazırladı. Fukara, şahıslardan yardım alırsa onlara karşı eziklik hisseder diye hayırlar kurumsal yardım kuruluşu olan vakıflar vesilesiyle muhtaçlara ulaştırıldı.
Ecdadımızın sokakların en gözde yerlerine, cami avlularına yerleştirdikleri sadaka taşları verenle alanı yüzleştirmemek için keşfedilen muazzam bir icattır. Zengin gelir sadakasını taşın üzerine koyar fakir de oradan ihtiyacı kadar alır. İşte size hizmetin öne çıkarıldığı isimlerin ise bütünüyle silindiği muazzam medeniyet. Tarih, bu nev’i eserlere imza atan şansız şöhretsiz kahramanlarla doludur.
Ol mübarekler bezminde mahallenin fakirlerine nakdi yardım dağıtılması gerektiğinde bu, gece yapılırdı. Ebu Hanife -rahmetullahi aleyh- hava karardığında insanların sokaktan çekilmesini bekler, yüzünü siyah şallarla sarar eline nevale poşetlerini alır, tesbit ettiği ihtiyaç sahibi evlere bırakırdı. Gayesi ise insanlar “bu adam bize yardım dağıtırdı.” diye ona karşı eziklik hissetmesinler. Ne muazzam bir hassasiyet.
Modern zamanın yaraladığı yardım anlayışı içerisinde nadirde olsa bu duruş hala yaşıyor. Öyle has duruşlu mustakim müminler var ki Allah yolunda tirilyonları veriyor, onlarca talebenin okumasına yardımcı oluyor, aradan yıllar geçiyor, muhatapları onların müsemmasına aşina olamıyor. Aşina olduklarında ise “hayır” sahibi o derece sıradanlaşıyor ki muhatapları hayretler içerisinde “biz bunu mülkü, arabası vesairesi içerisinde görmeseydik bizim gibi biri sanırdık.”diyorlar. İşte size Allah Resulü’nden –sallallahu aleyhi vesellem- bütün zamanlara tevarüs eden klas duruş. Bedeviler huzura geldiklerinde “Eyne Muhammed/Allah Resulü nerede?” diye sorarlardı çünkü ashabı içerisinde sıradanlaşan, onlarla aynı safı paylaşan Peygamber aleyhisselam’ı tanımada zorlanırlardı.
Ne mutlu kameralardan ırak yerlerde talebeyle, gureba ile aynı sofrayı paylaşıp Allah Resulü’nün sünnetini ihya edenlere. Ne mutlu onlara ki, modern zamanın alıp götürdüğü değerleri servetleriyle ve yaşantılarıyla hayata taşıyorlar.