Ebubekir SÄ°FÄ°L

Åžeyhülislam Mustafa Sabri Efendi merhumun, Cehennem azabının kâfir ve müşrikler için ebedi deÄŸil geçici olduÄŸunu savunan Kazan’lı Musa Carullah Bigiyef’e[1] reddiyesinden[2] sonra bu batıl davanın Kur’an ile temellendirilmesinin mümkün olmadığı, en küçük bir şüpheye mahal bırakmayacak tarzda tescillenmiÅŸti.[3]
Ancak mezkûr reddiye, bütün ihtişam ve nefasetine rağmen, Cehennem azabının kâfir ve müşrikler için ebedi olmadığını savunanların ileri sürdüğü merviyyat üzerinde –son derece isabetli tesbitler sunmakla birlikte– alabildiğine kısa durduğu için, meselenin bu yönü bakımından takviyeye muhtaçtır.

Hemen aÅŸağıda deÄŸinileceÄŸi üzere konunun bu yönünü de Muhammed b. Ä°smail es-San’ânî, Ref’u'l-Estâr isimli eseriyle büyük ölçüde ikmal etmiÅŸtir..

Bu yazının amacı ise, Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın, kâfir ve müşrikler için Cehennem azabının ebedi olmadığı görüşünü benimseyip benimsemediÄŸi tartışmasını bir sonuca baÄŸlamaktır.[4]

Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın konuyla ilgili görüşü

“Ä°bnu’l-Vezîr” diye bilinen, el-Avâsım sahibi Muhammed b. Ä°brahim el-Yemânî[5], Sübülü’s-Selâm sahibi Muhammed b. Ä°smail es-San’ânî[6] ve Zâhid el-Kevserî, kâfir ve müşrikler için Cehennem hayatının sonsuz olmadığı görüşünü Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’a nisbet etmiÅŸtir.[7]

DÄ°A’daki “Cehennem” maddesinin “Kelam” ilmiyle ilgili kısmının[8] müellifi Bekir TopaloÄŸlu, “Ä°bn Teymiyye ve onun yolunu benimseyenlerden oluÅŸan bir grup âlim…” diyerek aynı ÅŸekilde davranmıştır.[9]

Aynı kaynaktaki “Azap” maddesinin yazarı Yusuf Åževki Yavuz’un da bu görüşü Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’a nisbet ettiÄŸi görülmektedir.[10]

Bu listeyi birkaç katı artırmak mümkün olmakla birlikte, öteden beri yaygın olarak benimsenen kanaatin, Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın Cehennem hayatının son bulacağı görüşünü benimsediÄŸi doÄŸrultusunda olduÄŸunu söylemek için bu kadarını yeterli görüyorum.[11]

Ancak günümüzde konuyla ilgilenen bir kısım araÅŸtırmacıların, Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın bu görüşte olmadığında ısrar ettiÄŸi, tam aksini söylediklerine dair kendi ifadelerinden deliller aktararak isbatlama yoluna gittiÄŸi görülmektedir. Meseleyi “problem” haline getiren de bu noktadır.

“Beka-i nar” görüşü

1. Ä°bn Teymiyye

Ä°bn Teymiyye, Mecmû’u'l-Fetâvâ’da, “Yedi ÅŸey vardır ki bunlar ölmeyecek, fena bulmayacak ve yokluÄŸu tatmayacaktır: Cehennem ve sakinleri, Levh, Kalem, Kürsi, ArÅŸ”[12] ÅŸeklindeki rivayetin sahih olup olmadığı tarzındaki bir soruya verdiÄŸi cevapta şöyle der:

“Bu haber bu lafızla Hz. Peygamber (s.a.v)’in sözü deÄŸildir; o, alimlerden birine ait bir sözdür. Bu Ãœmmet’in selefi, imamları ve sair Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ÅŸu itikattadır: Mahlukat arasında yok olmayacak ve tamamen fena bulmayacak varlıklar vardır.[13] Cennet, Cehennem, ArÅŸ vd. varlıklar böyledir. Mahlukatın tamamının fena bulacağını, Cehm b. Safvân ve Mu’tezile’den ve benzerlerinden kendisine muvafakat edenler gibi bid’atçı Kelamcılar’dan bir grup dışında söyleyen olmamıştır. Bu, Allah’ın Kitabı’na, Resulü’nün Sünneti’ne ve Ãœmmet’in selefinin ve imamlarının icmaına aykırı batıl bir sözdür. Nitekim bu hususta Cennet ve ehlinin ve daha baÅŸka varlıkların bekasına delalet (eden deliller) vardır ki, bu sayfa, bu noktanın zikri için yeterli deÄŸildir. Kelamcılar’dan ve Felsefeciler’den çeÅŸitli kesimler, bütün mahlukatın fena bulmasının mümteni (muhal) olduÄŸuna, aklî delillerle istidlal etmiÅŸtir. Vallâhu a’lem.”[14]

Bu ifadeler esas alındığında Ä°bn Teymiyye’nin, Cehennem’in son bulacağı görüşünde olduÄŸunu söylemek mümkün görünmemektedir.

Yine bir baÅŸka eserinde Ä°mam el-EÅŸ’arî’nin Makâlâtu’l-Ä°slâmiyyîn’inden, herhangi bir itiraz getirmeksizin şöyle bir nakil yapar:

“… Yine ÅŸu meselede de iki görüş halinde ihtilaf etmiÅŸlerdir: Allah Teala’nın fiilleri için bir son var mıdır, yoksa O’nun fiillerinin sonu yok mudur? el-Cehm b. Safvân şöyle demiÅŸtir: “Allah’ın malumat ve makduratının bir son noktası ve sınırı, fiillerinin de bir sonu vardır. Cennet ve Cehennem fena bulacak, içindekiler de yok olacaktır. Tâ ki Allah, tıpkı el-Evvel olup, (ezelde) kendisiyle birlikte herhangi bir ÅŸey bulunmadığı gibi, (bütün mahlukat yok olduktan sonra da) el-Âhir (en son kalan) olacak ve O’nunla birlikte herhangi bir ÅŸey bulunmayacaktır.” Buna karşılık Ehl-i Ä°slam bir bütün olarak şöyle demiÅŸtir: “Cennet ve Cehennem’in sonu yoktur. Bu ikisi baki kalmaya devam edecektir. Aynı ÅŸekilde cennetlikler Cennet’te nimetlenmeye, cehennemlikler de Cehennem’de azap görmeye sürekli olarak devam edecektir. Bunun bir sonu yoktur. Allah’ın malumat ve makduratı için de bir son nokta ve sınır mevcut deÄŸildir.”[15]

Ä°bn Hazm, üzerinde icma bulunan meseleleri zikretmek maksadıyla kaleme aldığı Merâtibu’l-Ä°cmâ’da “beka-i nar” meselesini de zikretmiÅŸ ve şöyle demiÅŸtir: “… Cehennem’in hak olduÄŸunda, buranın ebedî bir azap yurdu olduÄŸunda, kendisinin de içindekilerin de sonsuz ve ebedî olarak devam edip, fena bulmayacağında ittifak etmiÅŸlerdir…”[16]

Bu esere Nakdu Merâtibi’l-Ä°cmâ’ adıyla bir tenkit yazmış olan Ä°bn Teymiyye’nin, yukarıdaki satırlar hakkında tek kelime etmemiÅŸ olması da bu konuda farklı düşünmediÄŸini gösteren önemli bir noktadır.

2. Ä°bnu’l-Kayyım

Ä°bnu’l-Kayyım da el-Vâbilu’s-Sayyib’inde şöyle demiÅŸtir: “Ä°nsanlar, “herhangi bir pisliÄŸin çirkinleÅŸtirmediÄŸi/bulaÅŸmadığı temiz”, “kendisinde hiçbir temizlik olmayan pis” ve “kendilerinde hem pislik, hem de temizlik bulunanlar” ÅŸeklinde üç tabaka olduÄŸuna göre, bunların kalacakları yerler de üç çeÅŸit olacaktır: Mahza temizlerin yurdu ve mahza pislerin yurdu. Bu iki yurt fena bulmayacaktır. Üçüncüsü ise kendisinde hem pislik, hem de temizlik bulunanların yurdudur ki, fena bulacaktır. Bu, (mü’min olan) isyankârların yurdudur. Zira Cehennem’de muvahhitlerin isyankârlarından kimse kalmayacak ve onlar cezaları miktarınca azaplandırıldıktan sonra ateÅŸten çıkarılıp Cennet’e sokulacaklardır. Geriye mahza temizlerin ve mahza pislerin yurtlarından baÅŸkası kalmayacaktır…”[17]

Bütün bunlar Ä°bn Teymiyye ve gözde öğrencisi Ä°bnu’l-Kayyım’ın “fena-i nar” görüşünü kesinlikle benimsemediÄŸini göstermektedir. Öyleyse onların bu görüşte olduÄŸu kanaatinin yaygınlık kazanmasını nasıl izah edebiliriz?

“Fena-i nar” görüşü

Nâsıruddîn el-Albânî, Hanbelî mezhebine mensup Hadis hafızlarından “Ä°bnu’l-Mibred”[18] veya Ä°bn Abdilhâdî diye bilinen Cemâluddîn b. Hasan’ın (909/1503) Fihrist’inde Ä°bn Teymiyye’nin, Cennet ve Cehennem’in fena bulacağı görüşüne reddiye mahiyetinde bir eseri bulunduÄŸunun zikredildiÄŸini söyler.[19] Aynı bilgiye es-Safedî’nin el-Vâfî bi’l-Vefeyât’ında da rastlıyoruz[20] ki bu eser, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr ve Beyânu’l-Akvâl fî Zâlik ismiyle neÅŸredilen risale olmalıdır.[21]

Takiyyüddîn es-Sübkî’nin (756/1355) el-Ä°’tibâr bi Bekâi’l-Cenneti ve’n-Nâr adlı risalesini[22] neÅŸreden Tâhâ ed-Düsûkî Hubeyşî, bu eserin sonunda “Mülhak” ünvanıyla yer verdiÄŸi bölümde[23], Ä°bn Teymiyye’nin bir risalesinden bazı pasajlar aktaran bir yazma risaleden söz eder. M. Nâsıruddîn el-Albânî tarafından tahkik edildiÄŸini belirttiÄŸi bu üç sayfalık risale –yine el-Albânî’den naklen belirttiÄŸi gibi– Ä°bn Teymiyye’nin, “Cennet ve Cehennem’in son bulacağı görüşüne” reddiye olarak kaleme alınmıştır.

Nitekim risalenin tanıtım cümlesi, “Åžeyhülislam Ahmed b. Teymiyye –Allah ona rahmet eylesin–, Cennet ve Cehennem’in son bulacağı görüşüne reddiye olarak kaleme aldığı risalede şöyle dedi:…” tarzındadır.

Bu teÅŸhis cümlesi, söz konusu risalenin, yukarıda mezkûr er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr veya onun bir parçası olup olmadığı hakkında fikir vermek için yeterli deÄŸilse de, risalenin “mülhak” kısmında verilen metni, onun, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’dan aktarılan bazı bölümlerden ibaret olduÄŸunu göstermektedir.

İstihale süreci

Esas meseleye geçmeden önce, burada okuyucuyu yanılgıya sevk edebilecek bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Ä°bn Teymiyye, Cennet ve Cehennem’in ikisinin de yok olacağını söylememektedir. Dolayısıyla onun, bu görüşü savunan el-Cehm b. Safvân ve daha baÅŸkalarının karşısında yer alması ve bu müddeaya reddiye mahiyetinde görüş beyan edip eser yazmış olması son derece normaldir. Bu itibarla onun bu konuda yazıp söylediklerinin “er-Redd ale’l-Kâilîne bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nar” (Cennet ve Cehennem’in (her ikisinin de) son bulacağını söyleyenlere reddiye) baÅŸlığı altında toplanmasında ve takdiminde ÅŸaşılacak bir durum yoktur.

Bizim meselemiz ise Ä°bn Teymiyye’nin, sadece Cehennem’in son bulacağını söyleyip söylemediÄŸidir. Bir diÄŸer ifadeyle onun, Cennet ve Cehennem’in son bulacağını söyleyen el-Cehm b. Safvân ve benzerlerine reddiye yazarken, sadece Cehennem’in son bulacağı görüşünü savunabileceÄŸine, zira bu ikisinin birbirinden ayrı deÄŸerlendirilmesi gerektiÄŸine dikkat edilmelidir.

el-Cehm b. Safvân, Cennet ve Cehennem’in yok olacağı görüşünü, “hâdis olanın ebedî olamayacağı” kazıyyesiyle temellendirmekte,[24] Ä°bn Teymiyye ise daha farklı bir zeminde hareket etmektedir.

Muhtevasından biraz sonra bahsedeceÄŸim er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’a geçmeden önce, bu risalenin Ä°bn Teymiyye’ye aidiyeti üzerinde de durmamız gerekiyor.

Ä°bnu’l-Kayyım bu meseleyi, etraflıca ele aldığı baÅŸlıca eserlerinden birisi olan Åžifâu’l-Alîl’de[25] enine boyuna tartışıp, karşıt deliller arasından kâfir ve müşriklerin Cehennem’de uzun bir azap süreciyle “temizlendikten” sonra azabın sona ereceÄŸi görüşünü, “Mahza ÅŸer için ve Yaratıcı’sının bekasınca devam edecek olan azap için bazı nefisler yaratmak, hikmet ve rahmete uygunluÄŸu açık olmayan bir husustur. Her ne kadar ilahî kudretin şümulüne girse de, bu meselenin hikmet ve rahmetin şümulüne girdiÄŸi açık deÄŸildir. Akıllıların aklının tökezlediÄŸi bu meselede nazarın vardığı netice budur” sözleriyle ortaya koyduktan sonra şöyle der:

“Ben bu meseleyi Åžeyhülislam’a[26] (Allah onun ruhunu takdis eylesin) sorduÄŸumda, “Bu, azim ve büyük bir meseledir” demiÅŸ ve herhangi bir cevap vermemiÅŸti. Aradan bir zaman geçtikten sonra Abd b. Humeyd el-Keşşî’nin tefsirinde yukarıda zikrettiÄŸim rivayetlerden bazılarını gördüm. Bu eseri kendisine gönderdim. O sırada kendisi son meclisinde idi (”ve huve fî meclisihi’l-ahîr”). Rivayetlerin zikredildiÄŸi yere bir iÅŸaret koydum ve kitabı kendisiyle gönderdiÄŸim kiÅŸiye, “Burası ona müşkil gelmiÅŸ; ne olduÄŸunu bilememiÅŸ” demesini söyledim. Bunun üzerine bu konudaki meÅŸhur eserini yazdı. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun…”

Ä°bnu’l-Kayyım’ın burada sözünü ettiÄŸi “meÅŸhur eser” hangisidir? er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr mıdır, yoksa aksi istikamette kaleme alınmış bir baÅŸka kitap mıdır?

Åžu an için elimizde bulunan malzeme bizi, bu “meÅŸhur” eserin, yukarıda zikri geçen er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr olduÄŸunu söylemeye icbar ediyor. Zira Ä°bn Teymiyye’nin, münhasıran Cehennem hayatının son bulacağı görüşüne reddiye mahiyetinde bir eser kaleme aldığına dair herhangi bir malumata rastlanabilmiÅŸ deÄŸildir.

Ä°bnu’l-Kayyım’ın yukarıda iktibas ettiÄŸim ifadelerinde geçen “son meclis” tabirini, Ä°bn Teymiyye’nin 726/1325 yılında Åžam kalesindeki “mecburi ikamet”inden[27] hemen önceki dönem olarak anlayabilir miyiz? Bu süreçteki “mecburi ikamet”i esnasında Ä°bn Teymiyye’nin kitap yazmasına ve fetva vermesine imkân tanınmadığına göre, ÅŸu anda elimizdeki bilgiler doÄŸrultusunda, konuyla ilgili müstakil telifinin belirlediÄŸimiz zaman diliminde kaleme alındığını söylemek mümkün görünüyor…

Buna göre Ä°bn Teymiyye, önceleri “beka-i nar” görüşünde iken bilahare bu konuda bir tereddüt safhası geçirmiÅŸ olmalıdır. Ä°bnu’l-Kayyım’ın sorusuna “Bu, azim ve büyük bir meseledir” demekle yetinmesini, bu tereddüt sürecinin devam ettiÄŸi bir safhaya ait bir tavır olarak okumak yanlış olmasa gerek…

Risalenin Ä°bn Teymiyye’ye aidiyeti

Nitekim Ä°bnu’l-Kayyım’ın, Hâdi’l-Ervâh’ta meseleyi Åžifâu’l-Alîl’e kıyasla daha geniÅŸ bir ÅŸekilde iÅŸlemesinden ve kâfir ve müşriklerin azabının sonlu olduÄŸu görüşünü daha detaylı delillendirmeye çalışmasından, sadece kendisinin bu meseledeki kanaatinin pekiÅŸtiÄŸini deÄŸil, aynı zamanda Ä°bn Teymiyye’nin görüşünün de onunkiyle aynı doÄŸrultuda istikrar bulduÄŸunu gösterdiÄŸi sonucunu çıkarabiliriz.

Ä°bnu’l-Kayyım’ın bu eserinde Ä°bn Teymiyye’den yaptığı uzun alıntı, ilgi çekici biçimde Abd b. Humeyd’in tefsirinden iktibaslar içermekte ve orada yer alan rivayetler konusunda hocasının yorumlarını ihtiva etmektedir.

Ä°bnu’l-Kayyım, önceleri bu noktada iken bilahare Åžifâu’l-Alîl’in telifi öncesinde bir tereddüt süreci yaÅŸamış, hatta kâfir ve müşriklerin azabının sonlu olduÄŸu görüşüne meyletmekle birlikte kesin bir ÅŸey söylemekten kaçınmış ve nihayet Hâdi’l-Ervâh’ın telifi aÅŸamasında bu meyil “tercih”e dönüşmüş ve pekiÅŸmiÅŸ olmalıdır.

Nitekim el-Kasîdetu’n-Nûniyye’de[28] –yukarıda görüşünü özetle verdiÄŸim– el-Cehm b. Safvân’ı eleÅŸtirirken, sadece Cennet ve içindekilerin fena bulmayacağını söylemekle yetinmesi de bu tesbiti doÄŸrulayan bir tavırdır.

Bu meseleyi en fazla detaylandırdığı Hâdi’l-Ervâh’ta hocasından, aykırı bir görüş nakletmek şöyle dursun, malum görüşü destekler mahiyette iktibasta bulunması, Ä°bn Teymiyye’nin de bu meselede aynı ÅŸekilde düşündüğünü ortaya koyan önemli bir göstergedir.

Mezkûr eserinde, Cehennem’in ebedî/sonsuz olup olmadığı konusundaki görüşleri 7 madde halinde zikrettikten sonra sözlerini şöyle sürdürür:

“Åžeyhülislam şöyle dedi: “Bu görüş[29] Ömer, Ä°bn Mes’ûd, Ebû Hureyre, Ebû Sa’îd ve daha baÅŸkalarından nakledilmiÅŸtir. Abd b. Humeyd –ki Hadis ulemasının büyüklerindendir–, meÅŸhur tefsirinde şöyle rivayet etmiÅŸtir: “Bize Süleyman b. Harb… el-Hasan’ın şöyle dediÄŸini tahdis etti: “Ömer şöyle demiÅŸtir: “AteÅŸ ehli ateÅŸte “Âlic” (denen mevki)’in kumları miktarınca…”

“(Yine Abd b. Humeyd) şöyle demiÅŸtir: “Bize Haccâc b. Minhâl… el-Hasan’ın şöyle dediÄŸini tahdis etti: “Ömer şöyle demiÅŸtir…”[30]

“Bunu, Hadis hafızı imamlardan ve Sünnet ulemasından olan Abd (b. Humeyd), ÅŸu iki büyük zattan rivayet etmiÅŸtir: Süleyman b. Harb ve Haccâc b. Minhâl. (…)

“Her ne kadar el-Hasan (el-Basrî) Ömer’den birÅŸey iÅŸitmemiÅŸ ise de, bu rivayeti bazı Tabiun’dan rivayet etmiÅŸtir. EÄŸer bu söz el-Hasan nazarında sahih olmasaydı, onu rivayet etmez ve “Ömer şöyle dedi…” tarzında kesin bir ifade kullanmazdı. (…)

“Yine şöyle dedi: “Şüphe yok ki bu sözü Ömer’den naklen söyleyen ve ondan rivayet edenler, ateÅŸ ehli olan “Cehennemlikler” tabirini ancak (kâfir ve müşrikleri anlatan) bir “cins isim” olarak ifade etmek istemiÅŸtir. Günahları sebebiyle ateÅŸe girecek olanlara gelince, bu rivayeti nakledenler de, baÅŸkaları da bunların Cehennem’den (belli bir süre azap gördükten sonra) çıkarılacaklarını, ne Âlic’in kumları miktarınca, ne de buna yakın bir zaman için orada kalacaklarını bilmektedirler.

“AteÅŸ ehli tabiri, Muvahhitler’e deÄŸil, onların dışındakilere mahsus bir ifadedir…”

Sorun, “Åžeyhülislam şöyle dedi…” diye baÅŸlayarak bu minval üzere uzayıp giden ifadelerin kime ait olduÄŸu noktasında düğümlenmektedir. Ä°lgili bahsin sonuna kadar herhangi bir yerde Ä°bn Teymiyye’nin sözlerinin nerede bittiÄŸi konusunda hiçbir tasrihat veya iÅŸaret mevcut deÄŸildir.

Ancak er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’la karşılaÅŸtırma yapıldığında yukarıdaki ifadelerin Ä°bnu’l-Kayyım tarafından Ä°bn Teymiyye’den aynen alıntılandığı ve yer yer aralara kendi ifadelerinin girdiÄŸi açıkça görülmektedir.

el-Albânî’nin itirafı

Ä°bn Ebi’l-Ä°zz tarafından ÅŸerh edilen el-Akîdetu’t-Tahâviyye’deki[31] hadislerin tahricini yapan el-Albânî, yukarıda bir kısmını naklettiÄŸim sözleri Ä°bnu’l-Kayyım’a nisbet ederek eleÅŸtiri konusu yaparken[32] Nakdu Ta’lîkâti’l-Albânî adlı tenkidinde Ä°smail Muhammed el-Ensârî buna itiraz ederek, bu sözlerin Ä°bnu’l-Kayyım’a deÄŸil Ä°bn Teymiyye’ye ait olduÄŸunu söyler. [33]

Burada her ikisinin de kısmen haklı olduÄŸu ortaya çıkmaktadır. Zira nakledilen ifadeler yüzde yüz oranında ne Ä°bn Teymiyye’ye, ne de Ä°bnu’l-Kayyım’a aittir. Yukarıda da belirttiÄŸim gibi Ä°bnu’l-Kayyım, hocasından yaptığı alıntıların sonuna kendi ifadelerini eklemiÅŸ ve onun yazdıklarına katkıda bulunarak “fena-i nar” görüşünün delillerini detaylandırmıştır.

Åžu kadar ki, er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’ın henüz neÅŸredilmediÄŸi döneme ait olan bu tartışmada el-Albânî, Ä°bn Teymiyye’yi “fena-i nar” görüşünden tebrie etmekte isabetli deÄŸildir.

Nitekim aradan uzun yıllar geçtikten sonra, Muhammed b. Ä°smail es-San’ânî’nin Ref’u'l-Estâr’ına yazdığı takdim yazısında[34] hem Ä°bn Teymiyye’nin, hem de Ä°bnu’l-Kayyım’ın “fena-i nar” görüşünde olduÄŸunu tasrih edecek ve şöyle diyecektir:

“Bundan 20 yıl önce Silsiletu’l-Ahâdîsi’d-Da’îfe’de (II, 71-5) o ikisinin (Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın), bazılarını “fena-i nar” görüşüne delil olarak kullandıkları bir kısım merfu ve mevkuf rivayetlerin tahrici münasebetiyle onların bu görüşüne red sadedinde kısaca deÄŸinmiÅŸtim.[35] Orada bu rivayetlerin zaafını da beyan etmiÅŸtim. Ä°bnu’l-Kayyım’ın, Cehennem’in hiç son bulmayacağı ÅŸeklinde bir görüşü daha vardır.[36] Ä°bn Teymiyye’nin de Cennet ve Cehennem’in son bulacağını söyleyenlere reddiye sadedinde bir eseri (kaide) mevcuttur.

“O zaman Ä°bn Teymiyye’nin, Ä°bnu’l-Kayyım’ın bu ikinci görüşünü paylaÅŸtığını sanmıştım.[37] (Ancak Ref’u'l-Estâr’da gördüm ki) Müellif es-San’ânî, Ä°bnu’l-Kayyım’dan yaptığı nakille, yukarıda iÅŸaret edilen reddiyenin[38], Cehennem’in son bulacağını söyleyenlere deÄŸil, sadece Cennet’in son bulacağını söyleyen Cehmîler’e reddiye mahiyetinde olduÄŸunu beyan etmekte ve kendisi, yani Ä°bn Teymiyye de Cehennem’in son bulacağını söylemektedir. Hatta sadece bunu söylemekle kalmamakta, Cehennem son bulduktan sonra cehennemliklerin, altından ırmaklar akan cennetlere gideceÄŸini de ileri sürmektedir…”[39]

Ä°bn Teymiyye tam olarak ne diyor?

el-Albânî gibi “sıkı” bir selefînin bile katılmadığı bir görüşün Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’a nisbeti, bu iki alimin baÄŸlılarınca elbette refleksif bir tepkiyle reddedilecektir. Nitekim sadece onların bu konuda yazdıklarından haberdar olmayanların kaynak sorması deÄŸil, onların bu görüşüne muttali olanların da ısrarla tevil yoluna gitmesi gösteriyor ki “fena-i nar” görüşü “tevessül” vb. diÄŸer meseleler gibi deÄŸildir.

Tevilcilerin, “Onların “fena-i nar” görüşünün delillerini detaylı olarak zikretmiÅŸ olması, bu görüşü benimsediklerini göstermez” tarzındaki itirazı, aÅŸağıda bizzat Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’dan alıntılanan ifadeler tarafından boÅŸa çıkarılmaktadır.

Ancak alıntılara geçmeden önce bir hususu belirtelim: Onların bu meseleyi ele alış tarzının “objektiflik”ten çok öte bir tavrı yansıtması, hatta bu meselede “taraf” olduklarını göstermesi, tevilcilerin yaptığının “suyu yokuÅŸa akıtmaya çalışmak”tan farksız olduÄŸunu ortaya koyuyor.

Zira eÄŸer Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın ileri sürdüğü gibi “fena-i nar” konusunda Selef arasında gerçekten görüş ayrılığı var ise, yapılması gereken, her iki tarafın delillerini zikrederek takdiri okuyucuya bırakmaktır. Ancak böyle yapmayıp da sadece “fena-i nar” görüşünün delilleri üzerinde durmuÅŸ, “beka-i nar”ın delillerini ise sadece “çürütmek” maksadıyla zikretmiÅŸ iseler, burada tevilcilerin boÅŸuna tekellüfte bulunduÄŸunu söyleme zaruretiyle karşı karşıya bulunuyoruz demektir…

İbn Teymiyye bu meseleyi, adı geçen eserinin 52 ila 87. sayfaları arasında ele almış ve şöyle demiştir:

“… Cehennem’in son bulacağı görüşüne gelince, bu konuda selef ve halef ulemasından maruf iki görüş vardır ve Tabiun ile daha sonra gelenlerin bu konudaki anlaÅŸmazlıkları malumdur. (…) Cehennem’de bulunanların azabının gelip dayanacağı bir son sınır olduÄŸunu ve azabın Cennet nimetleri gibi daimi olmadığını söyleyenler, bununla Cehennem’in son bulacağını kasdetmiÅŸ olabilecekleri gibi, cehennemliklerin (bir gün) buradan çıkacağını ve orada hiç kimsenin kalmayacağını da kasdetmiÅŸ olabilirler. Ancak şöyle de denebilir: Onlar bununla, azap devam ettiÄŸi halde cehennemliklerin buradan çıkacağını deÄŸil, Cehennem’in azabının sona ereceÄŸini, onun yok olmasının bu anlamda olduÄŸunu kasdetmiÅŸlerdir.

“Bu görüş Hz. Ömer, Ä°bn Mes’ûd, Ebû Sa’îd el-Hudrî ve daha baÅŸkalarından nakledilmiÅŸtir…”

Ä°bn Teymiyye daha sonra Hz. Ömer (r.a)’den nakledilen rivayeti zikredip sıhhat deÄŸerlendirmesi yaptıktan sonra sözlerini şöyle sürdürür:

“… Buradaki “ehl-i cehennem” ifadesi, cehennemlikleri anlatır. Zira bunlar orada ne ölecek, ne de dirilecektir. (Yine rivayette geçen), “oradan çıkarlar” ifadesi, “Cehennem’in azabı sona erip kesildikten sonra buradan çıkarlar” demektir. Böylece onlar Cehennem’den çıkmış olmamaktadır. Aksine Allah Teala’nın haber verdiÄŸi gibi onlar orada “kalıcı”dırlar; ancak ömrü sona erdiÄŸi ve tıpkı dünyanın son bulması gibi Cehennem de son bulduÄŸu zaman artık orada azap kalmaz.

“Şöyle ki, alem yok olmayacaktır; arzda bulunan Cehennem de tamamen fena bulmayacaktır. Ancak onun son bulması, halinin deÄŸiÅŸmesi ve bir halden diÄŸerine geçip deÄŸiÅŸmesi ÅŸeklinde olacaktır.”[40]

Müteakiben Abdullah b. Mes’ûd (r.)’dan, “Cehennem’e öyle bir zaman gelecek ki, içinde hiç kimse bulunmayacak. Bu, cehennemliklerin, orada “ahkâb”[41] süresince kaldıktan sonra olacaktır” ÅŸeklindeki sözünü nakleder ve “Bunlar kâfirlerdir. Ebû Hureyre’den de benzeri bir söz nakledilmiÅŸtir” der.

Burada anlatılanların günahkâr mü’minler olamayacağı görüşünü delillendirmek için bazı ayetler zikrettikten sonra da şöyle der: “Sahabe’den buna aykırı meÅŸhur bir naklin mevcudiyetine rastlamadım.”

“… (Allah Teala Cennet nimetleri hakkında “kesintisiz bir lütuf…” buyurduÄŸu halde) Cehennemlikler(in akıbeti) hakkında ne dilediÄŸini haber vermemiÅŸtir. Sünnet ve Hadis uleması bu konuda Sahabe ve Tabiun’dan çeÅŸitli rivayetler nakletmiÅŸtir. (…) Åžu halde Cehennem’in son bulacağına Kitap, Sünnet ve Sahabe akvaliyle ihticac edil(ebil)irken, Cehennem’in baki olacağını söyleyenlerin elinde ne Kitap, ne Sünnet, ne de Sahabe akvalinden bir delil vardır!” (…)

“Cehennem’in devamlı olacağını söyleyenlerin (bunu isbat etmek için baÅŸvurduÄŸu) 4[42] yol vardır” diyerek sürdürdüğü bahiste sözü, Cennet’in devamlılığı ile Cehennem’in devamlılığı arasındaki farka getirir, Cennet’in devamlılığının kesintisiz ve ebedi olduÄŸunu, Cehennem’in devamlılığının ise birgün son bulacak bir devamlılık olup ebedi olmadığını isbata yönelir ve bilahare Ä°bnu’l-Kayyım tarafından Hâdi’l-Ervâh’ta tekrarlanacak aklî istidlal tarzı ile sözlerini sürdürür.

Son sözleri söylediÄŸi kısımda Cehmiyye’nin Cennet ve Cehennem’in ikisinin de yok olacağı iddiasına kısaca deÄŸinir ve bunun niçin itibara alınabilecek bir görüş olmadığına anlatır, sonra da şöyle der :

“Fena bulmak, sadece Cehennem içindir. Bu, Ehl-i Sünnet’in isbat ettiÄŸi görüştür. Cehennem’in yok olması, bir halden baÅŸka bir hale geçerek deÄŸiÅŸmesi anlamındadır, yoksa el-Cehm’in dediÄŸi gibi tamamen yok edilmesi anlamında deÄŸildir…”

Burada tümüyle zikredilmesi mümkün olmayacak kadar uzun bir yer tutan bu bahisten net olarak anlaşılmaktadır ki İbn Teymiyye, kâfir ve müşrikler için Cehennem azabının sonsuz olmayacağı, azapta çok uzun zaman kalsalar da oradan çıkacakları bir günün mutlaka geleceği görüşünü benimsemiş ve hiçbir yoruma mahal bırakmayacak tarzda savunmuştur.

Konuyla ilgili olarak ileri sürdüğü delillerin tartışması ise ayrı bir makalenin konusudur.

————————————————————

[1] Rahmet-i İlahiye Bürhanları, Orenburg-1911.

Ayrıca bu eser, aynı müellifin Ä°nsanların Akide-i Ä°lahiyelerine Bir Nazar’ı ve Ä°dil-Ural müftüsü Rızaeddin b. Fahreddin’in Carullah’ı desteklemek amacıyla kaleme aldığı Rahmet-i Ä°lahiye Meselesi adlı risale ile birlikte Hikmet Akpur tarafından sadeleÅŸtirilerek Çıkış Yolu -Evrensel KurtuluÅŸ- adıyla basılmıştır. (Ä°stanbul-1991)

[2] Yeni İslam Müctehidlerinin Kıymet-i İlmiyesi, İstanbul-1337.

Bu eser de, biri latinize edilmiÅŸ (Bedir Yayınevi, Ä°stanbul-1998), diÄŸeri Carullah’ın mezkûr iki risalesi ile birlikte Ömer H. Özalp tarafından sadeleÅŸtirilmiÅŸ olarak (Pınar yayınları, Ä°stanbul-1996) neÅŸredilmiÅŸtir.

[3] Takiyyüddîn Ali b. Abdilkâfî es-Sübkî’nin el-Ä°’tibâr bi Bekâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’ı ile “el-Emîr” diye bilinen Muhammed b. Ä°smail es-San’ânî’nin Ref’u'l-Estâr li Ä°btâli Edilleti’l-Kâilîne bi Fenâi’n-Nâr’ı bu meselede Ä°bn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’a reddiye olarak kaleme alınmış iki meÅŸhur çalışmadır.

[4] DÄ°A’da da belirtildiÄŸi gibi Ä°bnu’l-Vezîr ve Ä°smail Hakkı Ä°zmirli’nin de Cehennem azabının fena bulacağı görüşünü benimsediÄŸi bilinmektedir. ÇaÄŸdaÅŸ araÅŸtırmacılardan Yusuf el-Karadâvî de bu isimlere eklenmelidir. el-Karadâvî’nin konu hakkındaki görüşü için aÅŸağıdaki adrese bakılabilir: http://www.qaradawi.net/site/topics/article.asp?cu_no=2&item_no=3728&version=1&template_id=187&parent_id=18

[5] ÃŽsâru’l-Hakk, 203.

[6] Ref’u'l-Estâr, muhtelif yerler.

[7] Mesela bkz. Te’nîbu’l-Hatîb, 147; Makâlât, 450.

[8] VII, 232.

[9] Ancak “Cehennem” maddesinin sonunda verilen bibliyografyada Mecmû’u'l-Fetâvâ’sına yapılan atıflarda belirtilen yerlerde Ä°bn Teymiyye’nin bu doÄŸrultuda herhangi bir ifadesi mevcut deÄŸildir. Bu atıflar, ilgili maddenin baÅŸka yerlerinde zikredilen hususlarla baÄŸlantılı olarak yapılmış olmalıdır.

[10] IV, 305.

Mecm’u'l-Fetâvâ için bir önceki dipnotta söylenenler, mezkûr eserin bu maddenin sonundaki bibliyografyada zikredilen cilt ve sayfa numaraları için de geçerlidir.

[11] ÇaÄŸdaÅŸ araÅŸtırmacılardan Ali el-Harbî, KeÅŸfu’l-Estâr li Ä°btâli Ä°ddi’âi Fenâi’n-Nâr adlı çalışmasında Ä°bn Teymiyye’nin Cehennem hayatının son bulacağı görüşünde olmadığını ve bu görüşü savunan herhangi bir eser yazmadığını, dolayısıyla bu konudaki risaleyi ona nisbet eden Ä°bnu’l-Kayyım ve Ä°bnu’l-Vezîr’in hatalı olduÄŸunu söylerken, Abdülkerîm Sâlih el-Humeyd, el-Kavlu’l-Muhtâr li Beyâni Fenâi’n-Nâr’ında Ä°bnn Teymiyye ve Ä°bnu’l-Kayyım’ın bu görüşü benimsediÄŸini belirterek, hem onları hem de bu görüşü savunmaya çalışmıştır.

[12] BaÅŸ tarafta “yedi” rakamı zikredildiÄŸi halde metin içinde zikredilenlerin eksik olduÄŸu dikkat çekmektedir.

[13] Bu ifadenin anlamı, ileride er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr’dan yapacağım alıntı ile vuzuha kavuÅŸacaktır.

[14] Ä°bn Teymiyye, Mecmû’u'l-Fetâvâ, XVIII, 307.

[15] Ä°bn Teymiyye, Der’u Te’ârudi’l-Akl ve’n-Nakl, I, 406. Alıntı için bkz. el-EÅŸ’arî, Makâlâtu’l-Ä°slâmiyyîn, 164.

[16] Ä°bn Hazm, Merâtibu’l-Ä°cmâ’, 268.

[17] el-Vâbilu’s-Sayyib, 25.

[18] “Müberrid” olarak okunması hatalıdır.

[19] Silsiletu’l-Ahâdîsi’d-Da’îfe ve’l-Mevdû’a, II, 75.

[20] es-Safedî, el-Vâfî, VII, 26.

[21] er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr ve Beyânu’l-Akvâl fî Zâlik, (Muhammed b. Abdillah es-Semherî tahkikiyle), Dâru Belensiye, Riyad-1415/1995.

[22] es-Sübkî’nin mezkûr eserini neÅŸreden Hubeyşî’nin, bu eserin Ä°bn Teymiyye’ye deÄŸil de Ä°bnu’l-Kayyım’a reddiye olarak kaleme alındığını söylemesi isabetli deÄŸildir. (Bkz. el-Ä°’tibâr, 4-5) Zira Ä°bnu’l-Kayyım’ın konuyla ilgili olarask kmuhtelif eserlerinde yazdıkları, Ä°bn Teymiyye’nin ilgili risalesindeki argümanların geliÅŸtirilmesinden ibarettir.

[23] Takıyyüddîn es-Sübkî, el-Ä°’tibâr bi Bekâi’l-Cenneti ve’n-Nâr, (”Mülhak”), 90 vd.

[24] Dolayısıyla sadece Cennet ve Cehennem’in deÄŸil, hâdis olan bütün varlıkların bir gün fena bulacağını söylemektedir.

[25] Ä°bnu’l-Kayyım, Åžifâu’l-Alîl, 264.

[26] Hocası İbn Teymiyye.

[27] Bkz. İbn Kesîr, el-Bidâye, XIV, 127 vd.

[28] el-Kâfiyetu’ÅŸ-Şâfiye adıyla da bilinir, I, 39 vd.

[29] Cehennem azabının kâfir ve müşrikler için de sonlu olduğu görüşü.

[30] Bu rivayetlerin metin ve senetleri üzerinde detaylı olarak durulacaktır.

[31] el-Kevserî merhum (el-Hâvî, 37, dpnt.), 6/13. asır ulemasından Ebû Åžucâ’/Ebu’l-Fedâil Bekbers (Baybars) b. Yalınkılıç en-Nâsırî’ye ait olan en-Nûru’l-Lâmi’ ve’l-Bürhânu’s-Sâtı’ adlı eserin el-Akîdetu’t-Tahâviyye üzerine yazılmış en meÅŸhur ÅŸerhlerden birisi olduÄŸunu söyler.

Bu eser üzerine kaleme alınmış diğer şerhler için bkz. el-Kevserî, el-Hâvî, a.y.; DİA, II, 260.

[32]el-Akîdetu’t-Tahâviyye, 428 vd.

[33] Ä°smail Muhammed el-Ensârî, Nakdu Ta’lîkâti’l-Albânî, 132 vd.

[34] Ref’u'l-Estâr, 7.

[35] Oysa Silsiletu’l-Ahâdîsi’d-Da’îfe’de (II, 71 vd.) fena-i nar görüşünü sadece Ä°bnu’l-Kayyım’a nisbet ettiÄŸi görülmektedir.

[36] Bu ifade, Ä°bnu’l-Kayyım’ın, yukarıda deÄŸindiÄŸim istihaleden önceki görüşüne atıf yapmaktadır ki, el-Vâbilu’s-Sayyib’den naklen yukarıda vermiÅŸtim.

[37] Ä°bn Teymiyye’nin bu eserini görmediÄŸi anlaşılıyor.

[38] er-Redd alâ Men Kâle bi Fenâi’l-Cenneti ve’n-Nâr kastediliyor.

[39] Görünen o ki, bu görüşe Ä°bn Teymiyye’nin de iÅŸtirak ettiÄŸi noktasında el-Albânî önceleri olumsuz düşünmektedir. Tıpkı el-Akîdetu’t-Tahâviyye’nin Ä°bn Ebi’l-Ä°zz ÅŸerhindeki hadislerin tahricini yaptığı dönemde olduÄŸu gibi, Silsiletu’l-Ahâdîsi’Da’îfe’nin kaleme alınış sürecinde de böyle düşündüğü anlaşılmaktadır. Ancak Ref’u'l-Estâr’a muttali olduktan sonra bu görüşü deÄŸiÅŸmiÅŸtir.

[40] Böylece Ä°bn Teymiyye’nin yukarıda Mecmû’u'l-Fetâvâ’dan naklettiÄŸim ifadesinin anlamı daha net olarak ortaya çıkmaktadır.

[41] Bu kelime “hukb”un çoÄŸuludur. Tefsirlerde “hukb”un ifade ettiÄŸi zaman diliminin miktarı hakkında muhtelif rakamlar verilmiÅŸtir.

[42] Ä°bnu’l-Kayyım Hâdi’l-Ervâh’ta bunu 6′ya çıkarmıştır.