İnkişaf
İlmî dergicilikte yeni bir soluk

İnkişaf

İbn Teymiyye’nin ilim adamı kimliği ve güvenilirliği -İbn Arabi müdafası-

Recep YILDIZ

Alim, “alamet” ve “alem” kelimeleri ile aynı kökten türemiştir. Alamet insanlara çöllerde yönlerini gösteren işaret, iki araziyi birbirinden ayıran gösterge; alem ise dağ ve bayrak gibi anlamlara gelir.[1] Alim, alamet/gösterge gibi insanlara yönlerini gösterir, helal ve haram sisteminin sınırlarını çizer, bayrak gibi de durulması gereken yeri işaret eder. Dağ anlamına gelen alem kelimesi teşbih yoluyla alimler için de kullanılır. Nasıl alem/dağ yeryüzünün hareket ve temayülüne engel oluyorsa ümmetin arasında ki alimler de onların sapma ve inatlarına mani olurlar.[2]
Devamını oku »

Kasîde-i Nûniyye, Es-Seyfü’s-Sakîl ve Tekmilesi ışığında İbn-i Teymiyye

Hüseyin Avni KANSIZOĞLU

Bundan sonra….,
Bu makalede inşâellah, İmâm Takıyyüddîn es-Sübkî’nin, İbn-Kayyim el-Cevziyye’nin yazdığı Kasîde-i Nûniyye’ye reddiye/cevâb olarak kaleme aldığı es-Seyfü’s-Sakîl isimli eserini tanımaya çalışacağız. Yazımız bir mukaddime, beş fasıl ve bir hâtime/netîce çerçevesinde olacaktır.
Devamını oku »

Bir mutasavvıf olarak İmam-ı Âzam Ebu Hanife

Prof. Dr. Muhammed Tahir Nur Veli
Ter: Hasan Terzioğlu

Hamd, evliyaların ve âlimlerin mertebelerini yükselten, kıymetlerini artıran, onlara şeref veren celal sahibi Allah Teala’ya aittir. O (c.c.) derecelerini yükselttiği alimler hakkında şöyle buyurmaktadır: “Allah’tan kulları içinde ancak âlimler (gereği gibi) korkarlar.”[1], Haberiniz olsun Allah’ın dostları olanların üzerine ne korku vardır ne de onlar mahzun olurlar.[2]
Devamını oku »

Ebubekir Sifil Hoca ile İslami ilimler, medeniyet ve modernizm üzerine

Ömer Faruk TOKAT, Talha Hakan ALP

Ömer Faruk Tokat: Modern İslam düşüncesi, çağdaş İslam düşüncesi, modernist yaklaşım vb. dendiğinde ne anlamalıyız? Sohbetimize belki böyle bir soruyla başlayabiliriz.

Ebubekir Sifil: Öncelikle, her şeyi insan aklının ve insan inisiyatifinin belirlemesi gerektiğini söyleyen bir bakış açısı var aydınlanmadan bu yana. İnsanı merkeze alan, insan aklını merkeze alan ve değerleri insanın belirlemesi gerektiğini söyleyen bir duruş… Bu, modern zamanlara mahsus bir durum; Kutsalı yok… Dünyasal… İnsandan başka değer tanımayan bir duruş. Devamını oku »

Abdulfettah Ebu Gudde hocamız

Dr. Nureddin BOYACILAR

بسم الله الرحمن الرحيم
Rabbânî alim, muhaddis, fakih, usulcü, edib, muhakkik, selef-i sâlihinden bize ulaşan, Halep’li hocamız, üstadımız; Ebu Zahid Abdülfettah b. Muhammed b. Beşir b. Hasan Ebu Gudde el-Hâlidî el-Mahzûmi el-Halebî el-Hanefî (D.1336 h./1917 m.)
Merhum hocamı önceleri kitaplarından tanıyordum. 1969-1970 yıllarında kendileriyle mektuplaşmak suretiyle tanışmıştım. 1979 yılında Riyad İmam Muhammed b. Suûd İslam Üniversitesi’ne ziyaretçi hoca olarak gittiğimde bana “Sen Riyad’da misafirsin, buranın yabancısısın” diyerek muhterem oğlu ile otele ziyaretime gelmişti (bu kendisinin ne kadar mütevazı bir kimse olduğuna açık bir delildir). Devamını oku »

Harameyn Notları

Recep YILDIZ

Hacc sözlükte, “bir yere yönelmek, gitmek”[1] anlamlarına gelmektedir. Fakat sıradan yönelişler haccın zarfına giremezler. Çünkü hacc, “yüce olana gitmektir.”[2] yani mananın maddeye tecelli remzi olan Kabe’ye yönelmektir.
Fıkıh ıstılahında ise hacc, imkanı olan Müslümanların muayyen bir zaman içerisinde Kabe, Arafat, Müzdelife ve Mina’da belli vazifeleri usulüne uygun bir şekilde yerine getirmelerinden ibarettir.
Umre, “ziyaret etmek”[3] anlamına gelmektedir. İbn Esir kelimeyi “kendine özel şartlarla Kabe’yi” ziyaret etmek şeklinde tefsir eder.
Devamını oku »

Muasır bir İsmail Saib Sencer: Bayram Hoca

Ahmet AÇIKGÖZ

Bayram Hoca, muhakkik, muttaki bir ilim adamıydı. “Büyük hocalardan” ders okumuştu. Yıllarca Mahmud Efendi, Sadreddin Yüksel, Halil Günenç ve Mehmet Savaş gibi kudema bezmine ahirde gelen allamelerin ilim halkalarında bulunmuştu.
Bayram Hoca’nın ibare ve ifade vukûfiyeti ilim ehli tarafından takdirle karşılanırdı. “Kem aletle kemâlât olmayacağını” bilenler, Onda ders okumayı Allah Teala’nın bir ihsanı olarak telakki ederlerdi.
Devamını oku »

Er-Râ’iyyetu’s-Suğra (Bidatlerin zemmi ve yüce sünnetin medhi kasidesi)

Târık ZİYÂ

Hicrî onüçüncü asrın ikinci yarısıyla ondördüncü asrın ilk yarısında (1265/1849–1350/1932) yaşamış olan Beyrutlu âlim Yûsuf bin İsmâ‘îl en-Nebhânî, dışarıda ecnebî, içeride mezhebsiz/reformistlerin tenkit ettikleri Dîn-i Mübîn’in ve Hazret-i Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem)’in; Osmanlı’nın ve Hilâfet-i İslâmiyye’nin yılmaz müdâfiî olmuş, yazdığı onlarca eseriyle bu gürûhun üzerine âdeta yıldırımlar yağdırmışdır. Bu i‘tibârladır ki günümüz neo-‘selefî’leri, mezhebsiz ve reformcuları kendisini sevmez, onu ve eserlerini nisyâna terk ile akıllarınca istiskâl etmek isterler.
Devamını oku »

Papa niçin konuşuyor

İNKİŞAF

Batı kılıçla kaleleri, İslam Kelam-ı Kadim’le yürekleri fethetti. Mekke’de zulüm bütün şubeleriyle Müslümanları kuşatmışken Habeşistan devlet başkanı Necaşi Müslüman oldu. Hadise kilisenin en baş propaganda malzemesi olan İslam’ın kılıçla yayıldığı iddiasını bütünüyle geçersiz kıldı. Anadolu’yu İslam ordularından önce dervişler fethetti. Kudüs ve Şam gibi şehirler de benzer yollarla İslam coğrafyasına katıldı. Hıristiyanlık İslam’ın karşısında fikren hezimete uğradı.
Devamını oku »

Ebu Hanife müdafaası

İhsan ŞENOCAK

Modern zamanın seküler anlayışını İslami değerler zarfında sunan oryantalizmin nihai hedefi Müslümanların zihinlerinde Batılı’ların istediği anlamda bir İslam tasavvuru oluşturmaktır. İslam Coğrafyası’na Batılı kimlikleri ile küfür ihraç eden oryantalistler, Müslümanlar tarafından kabul görmeyince farklı arayışlara yönelmişler ve bu çerçevede zeki Hıristiyan öğrencileri Müslüman kimliğiyle okutup İslami ilimler alanında uzman yapmışlardır. Bu yöntem o derece etkin olmuştur ki çeşitli kürsülerde ders/vaaz veren bir çok gayr-i müslim yetişmiştir. Bunlar şüphe uyandırmamak ve görevlerini başarı ile sürdürmek için yalnız kaldıkları ortamlarda dahi yıllarca namaz kılmışlardır.
Devamını oku »

İçtihadı şehadetle taçlandıran müctehid: Ebu Hanife

Halit İSTANBULLU

Adı, Numan… Sabit b. Zûta’nın oğlu…[1] Asıl itibariyle “Numan”, vücuda hayat veren kan demek. Bu yüzdendir ki, bazıları onu “ruh” diye de anlamlandırmaktadır. İmam-ı Azam’ın (r.a.) “Numan” adını almasına daha sonra üstleneceği vazife itibariyle bakıldığında görülmektedir ki O, fıkhın büyük üstadı olması hasebiyle vücuttaki kan gibidir. “Numan”ın “Nimet” kelimesinden türediği kabul edilirse bu takdirde anlam, “Allah Teala’nın kullarına nimeti” demek olur.[2] Çözüme kavuşturduğu meseleler noktasından bakıldığında, Onun ümmet için ne derece büyük bir nimet olduğu ortadadır.
Künyesi Devamını oku »

Bütün zamanların müçtehidi: Ebu Hanife

İhsan ŞENOCAK

İlim, Allah Teala’dan Efendimiz’e (s.a.v.), sonra ashabına, sonra tabiuna, sonra Ebu Hanife’ye, sonra da talebelerine intikal etti. Dileyen buna razı olsun, dileyen gücensin. Hakikat değişmez.[1]
-Halef b. Eyyüb-

İlimde en büyük rütbe Allah Resulü’ne (s.a.v.) aittir. Sonra raşid halifeler, fakih/müfessir sahabiler ve müçtehit imamlar gelir. Sahabe asrını takiben gelen ulema kadrosu içerisinde en büyük rütbe ise İmam Şafii’nin (r.a.) ifadesiyle Ebu Hanife’ye (r.a.) aittir. Bu yüzdendir ki “Mebsut” gibi delil ve hüküm hazinesi bir kitabı zindanda -yanında hiç bir eser olmaksızın telif eden- Serahsi gibi bir alim mutlak müçtehit olmaktansa Ona tabi bir fakih olarak kalmayı tercih etmiştir.
Devamını oku »

İmam Ebu Hanife ve hadis ilmindeki mevkii

Ebubekir SİFİL

“Ebû Hanîfe’nin aleyhinde bulunmak, üzerinde ulemanın icma ettiği bir husustur. Çünkü Basra’nın imamı Eyyûb es-Sahtiyânî’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Kûfe’nin imamı es-Sevrî’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Hicaz’ın imamı Mâlik’tir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Mısır’ın imamı el-Leys b. Sa’d'dır ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Şam’ın imamı el-Evzâ’î’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Horasan’ın imamı Abdullah b. el-Mübârek’tir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur…”[1]
Devamını oku »

Ebu Hanife münazaraları

Recep YILDIZ

Tartışılan bir konuda doğruyu ortaya çıkarmak için karşılıklı konuşmaya “Münazara”, taraflardan her birine de “Münazır” denir. Hasmını susturmak için yapılan mübahaseye ise “Cedel”, taraflardan her birine de “Mücadil” adı verilir. Mücadilin amacı her nasıl olursa olsun konuştuğu kişiyi susturmaktır. Bu yüzden onun ameliyesi, bilgi edinme yollarından kabul edilmez. Fakat münazırın gayesi, sadece gerçeği ortaya çıkarmaktır. Doğru, ister kendi tarafında, isterse de tartıştığı tarafta olsun değişmez. Mutlaka doğrunun ona aidiyetini kendisi için gerekli görmez.[1]
Münazaranın sadece gerçeği ortaya çıkarma ekseninde cereyan edebilmesi için tarafların uyması gereken bir takım esaslar vardır. Bunların cümlesine “Münazara ilmi” denir.[2]
Devamını oku »

Bir akide manifestosu olarak Ebu Hanife’nin vasiyeti

Ahmet AÇIKGÖZ

Vasiyet, halidi bir İslam geleneğidir. İnsanlara istikamet üzere nasıl yaşanılabileceğini gösteren Peygamberler, dünyadan ayrılırlarken geride bıraktıklarına “müstakim” olarak kalmayı vasiyet ettiler. Onlar, sadece vasiyet etmekle kalmadılar, vasiyetin kabul görmesi için de yoğun gayret sarf ettiler. Nitekim çocuklarına “Müstakim” olarak yaşamayı vasiyet eden Yakub’un (a.s.), son sözü “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?”[1] cümlesi olmuştu.
Allah Resulü’nün (s.a.v.) ahir ömürlerinde irat ettikleri “Veda Hutbesi” de bütün ümmetine hitap eden genel bir vasiyettir. Efendimiz (s.a.v.) “Veda Hutbesi”nde yirmi üç yıllık risalet hayatında vaz’ edilen esasları öz bir şekilde ve son defa telkin ettiler.
Devamını oku »

Ebu Hanife müdafaaları arasında bir başyapıt: Te’nîbu’l-Hatîb

Murat HAFIZOĞLU

İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisini zikreden kaynaklar arasında el-Hatîbu’l-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdâd’ının ayrı bir yeri vardır. Bu eser hem konuyla ilgili ilk kaynak olması, hem de İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisine en geniş yeri tahsis etmesi dolayısıyla benzerlerinden ayrılır.
Ancak İmam’ın biyografisi meyanında Târîhu Bağdâd’ı diğerlerinden ayıran sadece bu değildir. “Re’y ehlinin imamı, Iraklılar’ın fakihi. Enes b. Mâlik’i gördü; Atâ b. Ebî Rabah, Ebû İshâk es-Sebî’î… ve daha başkalarından ders aldı…” diye başlayan ifadelerin ardından İmam’ın hayatına ilişkin 21 sayfadan daha fazla yer tutan geniş malumat aktarır. Hatta bu meyanda onun “menakıb”ına da yer vermeyi ihmal etmez. Devamını oku »

İmam-ı Azam’ın, talebesi Yusuf B. Halit Es-Semtî’ye vasiyeti

Trc. Talha Hakan ALP [1]

İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin yanında ilim tahsilini tamamlayan Yusuf bin Halit es-Semtî[2], memleketi Basra’ya dönmek için hocasından izin ister. İmam Ebu Hanife, insanî ilişkiler, ilim erbabının mertebeleri, nefis terbiyesi, avam-havas her çeşit insanın eğitimi ve onların durumundan haberdar olmak gibi konularda gerekli nasihatlerde bulunmak üzere kendisine biraz beklemesini; bu vesileyle memleketine döndüğünde ilmine tesir kazandıracak bir araç edinebileceğini söyler ve şu sözleriyle kendisine nasihat etmeye başlar:
“Evladım! Bilesin ki, insanlarla iyi geçinemediğin takdirde, anan-baban dahi olsalar, onları kendine düşman etmiş olursun. Fakat insanlarla iyi geçinebilirsen, yakının olmasalar bile onları kendine bir anne ve bir baba gibi yakınlaştırabilirsin.”
Devamını oku »

Emin Saraç Hoca ile yakın dönem ilim ve fikir atlası üzerine

Mülakat: Tevfik İŞCAN

Gidenlerin yeri doldurulamadı. Bu gün itibariyle ne Mustafa Sabri ne de Ali Haydar Efendi çapında alimimiz var. “Kaht-ı rical” yaşıyoruz. Muhteşem bir mirasa sahibiz fakat, harici ve dahili unsurlar ilimle aramıza kalın duvarlar ördü. Her şeye rağmen yer yer zuhur eden alimler, yeni kuşakları ilmi mirasımızla buluşturan koridor vazifesi görmekteler.
Emin Saraç Hoca, mazi ile günümüz arasında koridor vazifesi gören ya da kudema bezminde ahirde ders okutan alimlerden biri. Fatih Camiinde Osmanlı ulemasından okuduğu şekilde İslami ilimleri okutmaya devam ediyor. Özellikle hadis alanında çok sayıda talebe yetiştirdi.
Daha önce Hoca efendi ile Fatih Camii merkezli bir söyleşi yapmıştık. Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki İstanbul’un ilim ve zikir atlasından İslam coğrafyasındaki modernist akımlara kadar bir çok meseleyi konuştuk.
-İnkişaf-

Devamını oku »

Prof. Dr. Hüsameddin Farfûr: Modernistler İslami ilimlere yabancı

Söyleşi: Ömer Faruk TOKAT

İlmî ve kültürel değerlerine yabancı, ne olduğunun idrakinden uzak, özgüven itibariyle yetersiz olan akademisyenlerin yer aldığı çevrelerde “İslam’ın sol yorumu”, “Liberal İslamcılık”, “Laik İslamcılık”, “Tarihselcilik” gibi adlandırma ve yaklaşımların yüksek sesle dile getirilmesi aslında çok da sürpriz bir durum değildir. Mısır, Türkiye, Endonezya başta olmak üzere bütün bir İslam coğrafyasında etkin olan bu tür akımları ve bu bağlamda ilmî gündeme ilişkin bazı hususları Şam “el-Fethu’l-İslâmî Enstitü”sü idarecisi ve hocası Prof. Dr. Hüsâmuddîn Farfur hocayla konuştuk.
Devamını oku »

Merhametin amentüsü

Yahya ARSLAN

Dünya, insan olmanın gerektirdiği ne kadar fazilet varsa hepsini en kamil şekliyle Allah Resulü’nde (s.a.v.) gördü. Söze sadakat, insana değer, çocuklara şefkat Onunla (s.a.v.) gerçek anlamına kavuştu. Sahabe, Ona (s.a.v.) bakarak, Onu (s.a.v.) dinleyerek değişti/gelişti/yetişti.
Allah Resulü (s.a.v.) ile “söz” gerçek değerini buldu. Önce kullara verilen “söz”e sadık kalmayı yaşantısıyla resmetti. Ardından bütün bir insanlığı kulluğa dair Allah Teala’ya verdikleri sözün gereğini yapmaya çağırdı.
Devamını oku »

« Önceki Sayfa Sonraki Sayfa »