Yahya ARSLAN
İslam özgün bir medeniyettir. Hayatın bütün şubelerinde olduğu gibi iktisatta da ilkeler vaz etmiştir. İslam’ın iktisat telakkisini anlayabilmek için, Onu kendi varlık alanında vaz ettiği ilkeler çerçevesinde kıymetlendirmek gerekir.
Kur’an ve Sünnet’in belirlediği iktisat ilkeleri ilk uygulanma imkanını Medine’de bulmuştur. İlkeler zamanla kurumsal kimlik kazanmış ve İslam iktisat doktrini ortaya çıkmıştır.
Muhammed MAŞALI
Kur’an-ı Kerim iyiyi, doğruyu, güzeli vaz’ eder. İnsanın insanla, insanın cemiyetle, insanın Allah Teala ile münasebetinin nasıl olması gerektiğini, fıtratın bozulmadan korunmasının esaslarının neler olduğunu anlatır.
Kur’an-ı Kerim eşyanın doğru bir şekilde okunmasını temin eder. O, okunup yaşandıkça ferdî ve ictimaî muvazene devam eder, problemler çözülür.
Müminler onu okur, anlar, (Devamı…)
İhsan ŞENOCAK
Bir yerden diğerine seyahat etme anlamına gelen “rıhle” genelde âlimlerin, özelde muhaddislerin hadis öğrenmek, bildiklerini tevsik etmek için yaptıkları ilim yolculuklarını ifade etmek için kullanılır.
Her şeyi bilen Allah Azze ve Celle, Hz. Âdem’i yaratınca, ona eşyayı öğretti, dilediği kullarına da murat ettiği kadar “ilim” verdi. İlmin gerekliğine inanan insanlar ilim sahiplerine ulaşıp onlardan istifade edebilmek için kısa-uzun rıhle/seyahatler yaptı. (Devamı…)
MUHAMMED EBÛ ZEHRE’NİN(1) KALEMİNDEN “İMAM ZAHİD KEVSERΔ (2)
Notlarla tercüme eden:
Halit İSTANBULLU
Bir yıldan daha uzun bir zaman önce İslam ümmeti, bu dünyanın bayağılığına düşmekten ruhlarını koruyan, müminlerin Rablerine ibadete meylettiği gibi ilme yönelen müçtehit alimlerinden birini kaybetti. Zira O, ilmin ibadetin bir nevi olduğunu, alimin de ilmiyle sadece Allah’ın rızasını kazanmayı istediğini, yeryüzünde yüce olmak, fesat çıkarmak, (Devamı…)
Erdal ERKAN
Ulema hem sahih bilginin nesiller boyu intikalini sağlamak, hem de insanların din adına diledikleri gibi konuşmalarının önüne geçmek için koruyucu usuller geliştirip uygulamıştır. Bu usuller İslamî bilginin safiyetini muhafaza ettiği gibi çeşitli nedenlerden kaynaklanan ihtilafların çözümlenmesinde de hakem rolü üstlenmişlerdir. Bunlar içerisinde inşası itibariyle müslümanlara ait olan ve İslam’ın erken yıllarından itibaren uygulanan “isnad” sistemi önemli bir yeri haizdir.
Peygamberlere karşı mücadele edenler, (Devamı…)
Abdulhamid BUHARALI
Birkaç Söz
Allah Tealâ “seçkin kulları”(1) vasıtasıyla insanları İslâm’a davet etti, cenneti gösterip müjdeledi, azabı hatırlatıp uyardı. Bu “seçkin kullar” silsilesinin son halkası olan Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) de, peygamber selefleri gibi insanların önüne geçip onlara cennetin ufuklarını gösterdi. Yaşayan ve yaşayacak insanların gözlerine ve gönüllerine hitap eden bir “üsve-i hasene/en güzel örnek” olarak vazifesini kâmil manada ifa etti. (Devamı…)
İhsan ŞENOCAK
İnsanlar gibi ilmin de vatanı vardır. Hz. Adem’le yeryüzüne gelen ilim, peygamberlerin bulunduğu noktalardan taliplilerinin olduğu şehirlere doğru bazen yayılmış bazen de gördüğü tazyik yüzünden hicret etmek zorunda kalmıştır. Nitekim risaletle birlikte önce Mekke, ardından Medine ilmin merkezi olmuş, ilerleyen yıllarda (Devamı…)
İhsan ŞENOCAK
Şam, Bağdat ve İstanbul İslam Medeniyeti’nin üçüz kardeşleridir. Şam, “Doğu’nun Cenneti”; Bağdat, “Selam/Barış Yurdu/Medinetu’s-Selam ”; İstanbul ise “İslam’ın Zafer Kürsüsü” dür. İslam Medeniyeti’ne aidiyet noktasında bu şehirlerin en kadimi Şam, en genci İstanbul’dur. Büyükler küçüklerin “halâsına” yardımcı olurlar. Bu yüzden İstanbul’u küfürden kurtarma teşebbüsü, ilk olarak içerisinde Ebû Eyyüb, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas (radiyallahu anhum) gibi büyük sahabiler de olan Şam’ın idaresindeki İslam ordusuyla gerçekleşmiştir. (Devamı…)
Yasin ESEN
Akıl, kurallarını kendinin belirlediği bir dünya kurar. Orada saltanatını ilan eder. Mutlak hüküm sahibi olduğunu düşünen akıl, ona “mümin” olması gerektiğini söyleyen vahye ya asi ya da tâbi’ olur. Tâbi’ akıl vahyin nezaretinde olduğundan mesaisini ilahi muradı anlamaya teksif eder. Bir anlamda vahiyde fenâ olur. Asi akıl, modernizmin vahye karşı yürüttüğü iktidar mücadelesinin programcısıdır. Bu mücadelede akıl vahye karşı acziyetini keşfedince en yakınında hissettiği nesneleri aşırı derecede yüceltir, bazen insanları “buzağıya” bazen “taşa” bazen de “atalar dini”ne tapınmaya çağırır.
Vahiy her defasında akla galip gelmesine rağmen (Devamı…)
Erdal ERKAN
Açmak anlamına gelen “fet(i)h” kapatmanın zıddıdır. Gözeden çıkan suya, yağmura, nehre de “fet(i)h” denir. Yardım, zafer anlamında da kullanılan “fet(i)h” iki davalı arasında hüküm vermek manasına da gelir.(2) Nitekim Hz. Şuayb “Ey Rabbimiz! Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet/iftah.”(2) demiştir. (Devamı…)
Sonraki Sayfa »