Necip Fazıl KISAKÜREK

Ãœstad Necip Fazıl’ın bu yazıda kaleme aldığı isim, “Veliler Velisi Ä°mam-ı Rabbani” hazretleri… “Ä°kinci Binin Yenileyicisi ,” yani ” Müceddidi Elfi Sani” diye vasıflandırılan yüce ÅŸahsiyet… NakÅŸi yolunun büyüklerinden…Ä°slama sokulmaya çalışılan bid’atleri reddeden, Ä°slamın özüne dönüşü ve ruhlarda yeniden diriliÅŸi bayraklaÅŸtıran bir gönül adamı… “Maddi ve manevi her türlü saldırıya reaksiyoner bir tavırla göğüs geren ve etkisi yaÅŸadığımız yüzyıla kadar ulaÅŸan” büyük insan Ä°mam-ı Rabbani… Ãœstad’ın ruh mimarlarından… Belki de en büyüğü… Bu yazıda hayatından kesitler, ince çizgilerle ve ruha nüfuz eden bir derinlikle veriliyor.
Veliler Velisi İmam-ı Rabbani

(1967 Büyük Doğuları, sayı; 2, sayfa; 4-5)

Başta, kanıyle olduğu kadar ruhuyla da babasının mirasçısı, Altın Silsile içinde mukaddes emanetin ilk defa baba elinden alıcısı Şeyh Muhammed Masum Hazretleri, hepsi yedi oğul…
Mürakabede kendilerine, Kaadiri nisbetini veren şeyh zuhur edip, omuzlarına Abdulkadir Geylani Hazretlerinin hırkasını koyuyor. Kadirilik feyzi içinde uçarlarken hatırlarına bir incelik geliyor:
-Ben Nakşi yoluna bağlıyım. Şimdi de beni Kadirilik bağının tecellileri sanmakta… Sakın bu hal Nakşi büyüklerini incitmesin?
-O zaman, üzerlerinde ne kadar bağ varsa hepsinin birden büyükleri tecelli edip bir ağızdan hitap ediyorlar:
–Åžeyh Ahmed bizdendir!
Ana cadde Nakşilik… Her nisbetten de kendilerine birer yol…
“Bütün yollar Roma’ya çıkar” sözü madde ölçüsüne göre adi bir laftır; asıl bütün yollar ruh yolları, Ä°mam-ı Rabbani’ye çıkar.
Åžeyhin uzaktan cazibesine tutulanlardan biri, günlerce yol alıp Serhind’e geliyor. Kasabaya akÅŸam üstü vardığı için ÅŸeyhi rahatsız etmek istemiyor ve bir tanıdığının evine misafir oluyor.
Gece, tanıdığıyla ÅŸeyhten konuÅŸuyorlar. MeÄŸer bu tanıdık, Ä°mam-ı Rabbani’yi inkar edenlerdenmiş… Kötü konuÅŸuyor.
Ertesi sabah uzakların yolcusu, huzurda… İmam-ı Rabbani Hazretleri, hiçbir söz açılmadan buyuruyorlar:
- Gece, evinde misafir kaldığın adam, sana bizim hakkımızda bir sürü yalan söyledi.
Kendilerine “Ä°kinci Binin Yenileyicisi” ismini veren büyük zat da, baÅŸlangıçta inkar edenlerden… Rüyasında kendisine okutulan bir ayet, gözlerini ve ruhunu öyle açıyor ki, Ä°mam-ı Rabbani Hazretlerinin delisi, divanesi oluyor…
Hastalandılar. Ceviz istediler. Bir kab içinde, yanıbaşlarına ceviz konuldu. Elleriyle kabı karıştırdılar ve ancak bir tanesini yediler ve buyurdular;
-Bu cevizleri alın! Hastalara verirsiniz…
Cevizden yiyen her hasta iyi oldu.
Seyyidlerden, Kainatın Efendisine baÄŸlı mukaddes sülaleden birisi, Muaviye Hazretlerine düşmanlık edermiş… Bir gün bu seyyid, “Mektubat” ı okurken orada Muaviye’nin methedildiÄŸini görür ve öfkeyle “Mektubat” ı yere atar.
Aynı günün gecesi, rüyasında İmam-ı Rabbani Hazretleri…Seyyidi kulağından tutmuş, haykırıyor:
-Cahil! Sözümüze ve ölçümüze güvenmiyorsun, öyle mi? Gel, seni ceddin ve Peygamber Evinin temsilcisi Hazreti Ali’ye götüreyim de iÅŸin gerçeÄŸini ondan öğren!
-Huzura çıkıyorlar. Peygamber Evinin temsilcisi ve güya kendisine sevgi iddia edilerek köpürtülen Muaviye nefretinin vesilesi, Büyük İmam, buyuruyorlar:
- Sakın Allah Resulünün sahabilerine düşmanlık etme! Peygamber dostlarına çatan ve Åžeyh Ahmed’in bu davadaki hak ölçüsünü dinlemeyen, felakettedir.
Peygamber Evinin temsilcisi büyük sahabi, ayrıca Ä°mam-ı Rabbani’ye emir veriyorlar:
-Bu cahil, sözden anlamıyor. Göğsüne vurun da aklı başına gelsin ve tövbe etsin!..
Emir yüksekten geldiği için yerine getiriliyor. İmam-ı Rabbani Hazretleri, Seyyidin göğsüne vuruyor.
Seyyid uyanınca, göğsünde müthiÅŸ bir sızı… Açıp bakıyor: Åžeyh Ahmed’in yumruk izi… Ve kalbinde derin bir nedamet, yeni bir anlayış ve tövbe isteÄŸi…
Ä°mam-ı Rabbani’nin mübarek ellerinden öpmeÄŸe koÅŸan ve bir daha bu eli bırakmayan Seyyid…
Ä°lk gençlik çaÄŸlarında yazdıkları üç risaleden sonra, tam olgunluk devirlerinde, yalnız mektup yazmakla, suallere cevap vermek ve hakikati tamimlendirmekle yetindiler.Sonradan bunlar toplanılıp “Mektubat” ı teÅŸkil etti ve insan oÄŸlunun en üstün eseri oldu.
Mektubat üç cilttir ve esası Farsça’dır. İçinde birkaç Arapça mektup da vardır. Bütün Ä°slam dillerine tercüme edilmiÅŸtir.
Ä°mam-ı Rabbani’nin anlatılmaz büyüklüğünü yine eseri anlatır.
“Mektubat” ın getirdiÄŸi, Ä°kinci Binin YenileyiciliÄŸi çapındaki yenilik “Vahdet-i Vücut” meselesini aklın son haddiyle tesbit etmesi; ve Muhyiddin-i Arabi Hazretlerinin yanlış anlaşılan ve eserle müessiri bir gösterdiÄŸi vehmine düşülen “Vahdet-i Vücut” davasını tam gerçeÄŸe baÄŸlamasıdır:
-Allah, ötekilerin ötesinde, ötekilerin ötesinde; ötekilerin ötesinde…
Yani,nerede onu buldum ve teşhis ettim sanırsın, onun da ötesinde, namütenahi ötesinde…
Meşhur düstur:
-Ne ki, o zannedersin; zannettiÄŸin o ÅŸey, Allaha perdedir.
Böylece:
-”Heme ost” deÄŸil, “Heme ez ost”… “Her ÅŸey o” deÄŸil, “Her ÅŸey ondan”…
- “Mektubat” Ä°kinci Bin Yıla girerken bin bir fesada bulanan Ä°slam hakikatinin en mahrem inceliklerini, Ä°kinci Bin Yılın YenileyiciÄŸi haysiyetiyle billurlaÅŸtırmıştır; ve dağılışın, dağıtılışın, kayboluÅŸun, kaybediliÅŸin, son haddine kadar her ÅŸeyi merkezde toplamış ve kazandırmış, muazzam eser…
İlahi tecellilere; ve İmam-ı Rabbani Hazretlerinin büyüklüğüne ve derecesine ait bütün ölçüler Mektubat da:
-”Allah bana rahmetiyle tecelli etti; rahmetten baÅŸka hiçbir ÅŸey göremedim. Kahriyle tecelli etti; kahrından baÅŸka hiçbir ÅŸey görmedim”.
-Mürid, şeyhine şöyle bağlanmalıdır:
-”Gassal (Yıkayıcı) elindeki ölü gibi”…
-Mihnet ve ıstırap mı dediniz:
- “Mihnet ve ıstırap, aÅŸkın levazımındandır. Çaresiz katlanılacak… Yoksulluk, dert ve gam… Bunlar lazımdır. Dost sevdiÄŸini,kendisinden baÅŸka her ÅŸeyden kesilmiÅŸ ve sıyrılmış görmek ister. Bu makamda huzur, huzursuzlukta; karar, kararsızlıkta; rahat, rahatsızlıkta… Bu makamda nefse çare aramamak, kendisini mihnet ve ıstıraba bırakmaktır ki, devanın tâ kendisi. O zaman da insan, kendisini sevgiliye ısmarlamış ve bırakmış olur. Devlet bundandır. Devlet, ondan ne gelirse razı olup onu kabul etmektedir.”
Yakınlık, sadece yakınlık:
-”Bu yolun divaneleri, elde ettikleri hiçbir yakınlıkla teselli bulamazlar. Öyle bir yakınlık isterler ki, uzaklığa benzer; ve öyle bir visal dilerler ki gurbeti andırır olsun… Yoksa yakınlığa benzer ve visali andırır gurbetlerden ne fayda?”
Ve tek yol:
-”Åžerif ve latif mektubunuz, zayıf ve nahif kölenize ulaÅŸtı. Sevenlerimiz bilsin ki, Allah ehlinin “Fena” diye isimlendirdiÄŸi ve tabii ölümden evvel gelen ölümle ölünmedikçe kuds alemine yükselmek mümkün deÄŸildir. Yoksa kalb, batıl dünya mabudları ve nefs putlarına tapmaktan kurtulamaz. Ä°slamın hakikati ve imanın kemaline de eremez.”
En büyük mesele:
- “Vahdet-i Vücut ve Zati tecelli davasının belirttiÄŸi nisbetlerle Allah arasında hiçbir münasebet olmadığı, bizce, yakinin yakini halinde sabittir. Hak ehlince çoktanberi bilindiÄŸi gibi, ihata ve yakınlık ancak ilimdir; Ve Allah hiçbir ÅŸeyle ittihad halinde deÄŸildir. Vücudu vacib olanın vücudu mümkün olanla ittihadı muhaldir. Gariptir ki; Muhyiddin-i Arabi ve baÄŸlıları, Allah’a “Mutlak meçhul” derler, onu hiçbir hükümle mahkum bilmezler de, böyleyken Zati ihata, yakınlık ve maiyet ispatına kalkarlar. Bu, büyük bir yanlıştır ve Allah’ın zatını teÅŸhis yolunda yersiz bir cesarettir.”
Nihayet:
-Bu dava, bu fakire pek giran gelmekteydi. Bana en büyük ıstırabı veren bu türlü tevhid ifadesinin verasındaki son hakikati ve o hakikatin ulviliÄŸini henüz kavrayabilmiÅŸ deÄŸildim. Allaha bütün kalbimle yönelerek yalvardım ki, bendeki ilmi ve ÅŸer’i inanış kaybolmasın; ve ben, en ileri keÅŸif noktasından bu inanışı gerçekleÅŸtireyim… Duam kabul edildi. Önümde hiçbir hicab kalmadı, hakikat bana olduÄŸu gibi göründü. Gördüm ki, alem, sıfati kemallerin aynalarından ibarettir ve ilahi isimlerin zuhuruna yerdir. Yoksa, “Vahdet-i Vücut” cuların vehmettiÄŸi gibi, “Zahir” ile “Mahzar”, “Gölge” ile “Vücut” birbirinin aynı deÄŸildir.

Deryadan daha ne göstereyim? Ha birkaç damla, ha dünyanın taşıyamayacağı kadar su…