İnkişaf
İlmî dergicilikte yeni bir soluk

İnkişaf

Mukaddime (2)

Yahya ARSLAN

Ayrık otlarının zemini kapladığı, hakikat nüvelerinin steplerde kaybolduğu bir zamanda inkişaf birkaç damlalık mütevazı yağmur gibi değdi toprağa. Ummadık diyarlarda dahi yer çalkalandı. Sanki top yekûn bir inkılap zamanıydı. Muazzam ve mübarek yankılar duyuldu. Ruhlara cesaret aşısı yapıldı. İslam Hakikatinin saf haliyle Kıyamet’e kadar yürüyeceğine yürekten inananlar nezdinde İnkişaf, Büyük Oluş’un küçücük bir zerresi olarak kabul gördü. Ak Sarıklı Allah Dostu başta, Mucaz Hocalar, Hasbi Mütefekkirler tamam dediler; “İnkişaf Sünnet ve Cemaat anlayışının milyonlarla ifade edilen hizmetkarlarından biri olmaya namzettir.” Evet İnkişaf İslam Atlasının hakiki mümessili; Sünnet ve Cemaat Anlayışının küçücük bir ferdi olmayı, bu oluşun hakkını verebilmeyi en büyük kazanım kabul eder. Devamını oku »

Zamanı ve zemini yanlış bir gündem: Taklid meselesi

Ebubekir SİFİL

Modern zamanların modası hiç geçmeyen temel tartışma konularından birisi taklid meselesi. Kimilerinin, “bilgi çağı”na yakıştıramadığı için -kıvırcık saçlarını düzleştirmek uğruna kendisine en olmaz işkenceleri reva gören zenciler misali- “kendinden nefret” şizofrenisiyle lanetlediği, kimilerinin de sözümona daha “içeriden” bir söylemle, aklını yele verme pahasına “din dışılıklar” listesinin ilk sıralarına yerleştirdiği taklid…
Devamını oku »

İndirilen İslam’ın muhkem kaleleri: Mezhepler

İhsan ŞENOCAK

Cemiyet halinde yaşamak hayatın devamı için bir zorunluluktur. Çünkü “İnsan, yaratılışı gereği medenidir.”1
İnsanlar, yaşamlarında sayısız olaylarla karşıla-şırlar. İctimai düzenin sağlanabilmesi için herkesin karşılaştığı olayları, fıkhın temel esaslarına muvafık bir şekilde çözmesi gerekir. Fakat, bütün insanların, uyması gereken kuralları ayrıntılı bir şekilde bilmeleri mümkün değildir. Bu yüzden modern hukukta “avukatlık” ve “hukuk danışmanlığı” mesleği ihdas edilmiştir.2 Fıkıhta ise, söz konusu işlevi, yani fıkhi hükümleri Müslümanlara açıklama ameliyesini fakihler yerine getirmektedir. Bundan dolayıdır ki fakih, zamanı okuyan-zamana hükmeden adamdır. Medeniyetin özünü teşkil eden esaslar Ona aittir. O ise Kur’an ve Sünnet’e. Tesbit ettiği esaslar ve istinbat ettiği hükümler itibariyle fakih ilmin olduğu gibi fikir tarihinin de öncü ismidir. 
Devamını oku »

Allamenin buyurduğu gibi telfik haramdır

Halit İSTANBULLU

Nihai sınırını aşan her şey zıddına inkılap eder. Hayatın bütün şubelerinde bu böyledir. Bir hastayı tedavi etmek için belirlenen ilaç eğer hastaya aşırı dozda verilirse niyette tedavi, hakikatte ise hastalık üretilir.
Taklit de fert adına bir kolaylıktır. Aksi takdirde avamın mükellef olduğu hükümleri öğrenmesi aşırı derecede zorlaşırdı. Büyük çoğunluğu da bunu başaramazdı. Mukallidin mevcut kolaylıktan istifade edebilmesi için taklidin sınır ve şartlarını bilmesi gerekir; Kimi, niçin, nasıl ve hangi şartlar altında taklit edecektir. Hadisenin bu boyutunu fıkhın temel dinamiklerini dikkate alarak değerlendiremeyenler için taklit -bir kolaylıktan öte- ciddi manada bir problem olacaktır.
Devamını oku »

Bir selefi ile taklit ve mezhepler üzerine (1)

Recep YILDIZ

Müslümanlar farklı kültürlerle olan ilk karşılaşmalarında -müktesabatı geniş alimler vasıtasıyla- farklılaşmadan var olmayı başardılar. Başka milletlerin medeni birikimlerini özposa ayırımına tabi tuttular. İlmen ve siyaseten güçlü olmaları yüreklerine güven aşıladı.
İslam düşünce tarihinde değişenler ya da “hakikat”in müşrik kültürler esas alınarak değiştirilmesini talep edenler de vardı. Fakat Sünnet ve Cemaat alimlerinin bereketli çalışmaları onları etkisiz hale getirdi. Yunan İlahiyatına ait malumatı olduğu gibi kopyalayıp İslami inanış sistemine uygulayan “Meşşai” ekolu Gazali gibi muazzam bir zekanın eleştirilerine verecek cevap bulamadı. Bulduysa da (İbn Rüşd’ün Gazali’nin Tehafüt’üne1 yaptığı eleştirileri ihtiva eden çalışması gibi) inandırıcı olamadı. Devamını oku »

Bir selefi ile taklit ve mezhepler üzerine (2)

Niçin Aynı Ayetten
Farklı Hükümler Çıkar?

Selefi: Bir önceki fasılda mezhepler arasında muazzam bir birlikteliğin mevcudiyetinden bahsettiniz. Bütün mezheplerin Kur’an ve Sünnetten neşet ettiğini söylediniz. Peki şu örneklere ne diyeceksiniz: Abdest alınırken başa mesh edilmesi hadisesinde her mezhep farklı bir hüküm beyan ediyor. Yine “Lamestumu’n-nisa/kadınlarla cinsel ilişkiye girdiğiniz zaman” ayeti Hanefilerle Şafiler arasında derin ihtilafların nedeni… Zannediyorum bu örneklerin “esasta birliktelik” adına söylediklerinizle bağdaşmadığını kabul ediyorsunuzdur? Devamını oku »

Dinde reformcular, yenilikçiler, Fazlurrahmancılar ve diyalogcular

Mehmet Şevket EYGİ

Çağımızın büyük tarih felsefecisi Arnold Jr. Toynbee’nin, “Eflâtun’un ideal Cumhuriyetine, uygulamada (realitede) en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı Devletidir.” (Tarih üzerine bir etüd, Ispartalılar bölümü) hükmünü verdiği Osmanlı devleti için 19′uncu asırda yaşamış büyük İslam âlimi ve tarihçi Mekke Şâfiî Reisüluleması Ahmed Zeyni Dahlan da “Hulefâ-i Râşidîn devrinden sonra, Kitab ve Sünnet’e en uygun İslam devleti Osmanlı devletidir.”(Fütühatü’l-İslamiyye, Osman-lı Devleti faslı) demektedir.
Devamını oku »

Mecelle ve Ali Haydar Efendi

Ahmet AÇIKGÖZ

Mevlana, aklın egemen olduğu bir devirde ruh adına konuştu. Konuşmalarını kayda geçti, Mesnevi’yi yazdı. Ali Haydar Efendi ise küfrün ve cehaletin hakim olduğu bir zamanda, hem irfan hem ilim adına konuştu.
Konuşmalarını kitaplara değil zamanın “Büyük Veli”sinin ruhuna kaydetti. Şimdi “Büyük Veli” O’nun adına konuşuyor, has duruşuyla Batıyla-Doğunun kesiştiği noktada İslam’ın yenilmezliğinin destanını yazıyor.
Devamını oku »

Ellerimizi tutan cin

Necip Fazıl KISAKÜREK

Bilindiği gibi (cin), Kur’an’da belirtilen üç bilinçli varlıktan (melek, cin, insan) biri olmakla beraber, aynı zamanda görünmeyen varlıklara şamil bir isim. Bu manada görünen varlıkların (ins’in) zıddı olarak kullanılır. Üstad bu yazıda, Tanzimattan bu yana, Türk cemiyetinin ruh kökünü kemiren, mana iklimini kurutan, Türk insanını hareketsiz bırakan ve onun elini kolunu bağlayan bir (cin)den bahsetmektedir.
Öyle bir cin ki; “Mazlum müminlerin ellerini tutan ve zalimlerin ellerine hareket veren bir cin.” Bu (cin)in ne olduğunu biz söylemeyelim de, yazıyı okuyan herkes, kararını kendisi versin.

Devamını oku »

Veliler velisi İmam-ı Rabbani

Necip Fazıl KISAKÜREK

Üstad Necip Fazıl’ın bu yazıda kaleme aldığı isim, “Veliler Velisi İmam-ı Rabbani” hazretleri… “İkinci Binin Yenileyicisi ,” yani ” Müceddidi Elfi Sani” diye vasıflandırılan yüce şahsiyet… Nakşi yolunun büyüklerinden… Devamını oku »

Hem kel hem fodul

M.Salih YÜCESAN

Hitapta bahsi edildiği üzere, “Aradığı açıl susam açıl’ı Marxizm’de bulan” az biraz filozof ve bir miktar da felsefeci müteveffa zatın biri, -toprağı bol olsun- çiziktirdiği kitabında parti kelimesi ile mezhep kelimesini eş anlamlı diye vasfetmişti. Mesela, Şia’yı Ali’nin partisi şeklinde yorumlamıştı. Şia’nın karşısında da Hariciler Partisi vardı. Toprağı bol olasıca müteveffa… Devamını oku »

Şiirin menba-ı Asya

Ahmet TAŞ

Doğu insanı daha candan, daha şairane,
daha tabiatla iç içe.
Musikiyle şiir kol koladır doğu boylarında.
Devamını oku »

Şadırvan

Cenan GÜRBÜZ

Köle Satışı
İslam ülkelerine medeniyet zarfı içerisinde sömürü ve esaret taşıyan Amerika Birleşik Devletleri’nin Rio de Janeiro eyaletinde hala yayın hayatına devam eden Commerio Gazetesinde satılacak kölelerin özellikleriyle alakalı şöyle ilanlar verilmiştir: ” Dikiş ve ütü bilir, 14 yaşında, genç bir zenci kızı satılıktır”(5 Eylül 1868 ). ” Güzel, sevimli , zarif bir Kreol satılıktır” (6 Eylül 1868). “Zarif ve güzel 20 yaşında bir melez satılıktır.” ” Para ihtiyacı nedeniyle zenci kadını satılıktır” (9 Eylül 1868).
Devamını oku »

Ya Nebi

Adem TUNCER

Halim harap.
En karanlık menzillere saplandı yolum
En aması oldum dünyanın şeytan sağım solum
Tevekkülsüzleşti bekleyişim ölümü
Sulayamadım aşkın ile en karanlık çölümü Devamını oku »

Ayrılık anına ait bir tebessüm

Şenol TURAN

Tüm yaşadıklarımız, kendilerini inkar edercesine, bizi bu ayrılık anına getirdi.
Geçmişte yaşananlar ve gelecekte yapılması düşlenenler bir anda, bu anda toplanmıştı. Yalnız ölüme yaklaşış mı tüm yaşananları ölümün gözü önünde bir anda toplamaya kadirdi? Yoksa… Hayır, hayır! Ölüm değildi yaşanmış olanların sonu. Değildi. Bunu ömrümüzde ancak birkaç kez başarabildiğimiz, ayrılık anına ait o acı tebessümün oradaki tüm yüzlere uğramasından anladım. İlle de O’nunkinde karar kılmasında. Elest bezminden miras değil miydi o gülümseme? O ayrılık acısı. Devamını oku »

Hallalu’l meşâkil: Halil Günenç

Yunus ÖZDAMAR

Şanlıurfa eski müftüsü ve Diyanet Haseki eğitim merkezi müdavim hocalarından Halil Günenç’in hayatı ve hatıratı, Nezir Demircan tarafından kaleme alınarak beyan yayınları tarafından yayımlandı.
Hoca Efendi’nin doğumundan yaşadığı şu zamana kadarki ilimle yoğrulmuş hayat serüvenini anlatan kitapta Halil Hoca’nın gerek müftülük, gerekse eğitim merkezi hocalığı döneminden hatıratlara yer verilmiş. İlim adamı olmak cesaret ve bir o kadar da fedakarlık ister. Devamını oku »

Geldim

Miktat EYÜPOĞLU

Bu pazar yerinde benim işim ne?..
Hangi cins kumaşı almaya geldim?..
İçimde korlanan bu ateşimle
Herhalde, kendimi bulmaya geldim…
Devamını oku »

Asrın üvey oğlu

Ahmet TAŞ

Kalmadı masivayla aramda hiçbir uyum,
Ben, bu yabancılaşan asrın üvey oğluyum.
Herşey bana yabancı;hava, su, ekmek, ateş…
Bir ızdırap ki serde, en büyük çileye eş! Devamını oku »