İnkişaf
İlmî dergicilikte yeni bir soluk

İnkişaf

Ebu Hanife müdafaası

İhsan ŞENOCAK

Modern zamanın seküler anlayışını İslami değerler zarfında sunan oryantalizmin nihai hedefi Müslümanların zihinlerinde Batılı’ların istediği anlamda bir İslam tasavvuru oluşturmaktır. İslam Coğrafyası’na Batılı kimlikleri ile küfür ihraç eden oryantalistler, Müslümanlar tarafından kabul görmeyince farklı arayışlara yönelmişler ve bu çerçevede zeki Hıristiyan öğrencileri Müslüman kimliğiyle okutup İslami ilimler alanında uzman yapmışlardır. Bu yöntem o derece etkin olmuştur ki çeşitli kürsülerde ders/vaaz veren bir çok gayr-i müslim yetişmiştir. Bunlar şüphe uyandırmamak ve görevlerini başarı ile sürdürmek için yalnız kaldıkları ortamlarda dahi yıllarca namaz kılmışlardır.
Devamını oku »

İçtihadı şehadetle taçlandıran müctehid: Ebu Hanife

Halit İSTANBULLU

Adı, Numan… Sabit b. Zûta’nın oğlu…[1] Asıl itibariyle “Numan”, vücuda hayat veren kan demek. Bu yüzdendir ki, bazıları onu “ruh” diye de anlamlandırmaktadır. İmam-ı Azam’ın (r.a.) “Numan” adını almasına daha sonra üstleneceği vazife itibariyle bakıldığında görülmektedir ki O, fıkhın büyük üstadı olması hasebiyle vücuttaki kan gibidir. “Numan”ın “Nimet” kelimesinden türediği kabul edilirse bu takdirde anlam, “Allah Teala’nın kullarına nimeti” demek olur.[2] Çözüme kavuşturduğu meseleler noktasından bakıldığında, Onun ümmet için ne derece büyük bir nimet olduğu ortadadır.
Künyesi Devamını oku »

Bütün zamanların müçtehidi: Ebu Hanife

İhsan ŞENOCAK

İlim, Allah Teala’dan Efendimiz’e (s.a.v.), sonra ashabına, sonra tabiuna, sonra Ebu Hanife’ye, sonra da talebelerine intikal etti. Dileyen buna razı olsun, dileyen gücensin. Hakikat değişmez.[1]
-Halef b. Eyyüb-

İlimde en büyük rütbe Allah Resulü’ne (s.a.v.) aittir. Sonra raşid halifeler, fakih/müfessir sahabiler ve müçtehit imamlar gelir. Sahabe asrını takiben gelen ulema kadrosu içerisinde en büyük rütbe ise İmam Şafii’nin (r.a.) ifadesiyle Ebu Hanife’ye (r.a.) aittir. Bu yüzdendir ki “Mebsut” gibi delil ve hüküm hazinesi bir kitabı zindanda -yanında hiç bir eser olmaksızın telif eden- Serahsi gibi bir alim mutlak müçtehit olmaktansa Ona tabi bir fakih olarak kalmayı tercih etmiştir.
Devamını oku »

İmam Ebu Hanife ve hadis ilmindeki mevkii

Ebubekir SİFİL

“Ebû Hanîfe’nin aleyhinde bulunmak, üzerinde ulemanın icma ettiği bir husustur. Çünkü Basra’nın imamı Eyyûb es-Sahtiyânî’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Kûfe’nin imamı es-Sevrî’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Hicaz’ın imamı Mâlik’tir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Mısır’ın imamı el-Leys b. Sa’d'dır ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Şam’ın imamı el-Evzâ’î’dir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur; Horasan’ın imamı Abdullah b. el-Mübârek’tir ve Ebû Hanîfe’nin aleyhinde konuşmuştur…”[1]
Devamını oku »

Ebu Hanife münazaraları

Recep YILDIZ

Tartışılan bir konuda doğruyu ortaya çıkarmak için karşılıklı konuşmaya “Münazara”, taraflardan her birine de “Münazır” denir. Hasmını susturmak için yapılan mübahaseye ise “Cedel”, taraflardan her birine de “Mücadil” adı verilir. Mücadilin amacı her nasıl olursa olsun konuştuğu kişiyi susturmaktır. Bu yüzden onun ameliyesi, bilgi edinme yollarından kabul edilmez. Fakat münazırın gayesi, sadece gerçeği ortaya çıkarmaktır. Doğru, ister kendi tarafında, isterse de tartıştığı tarafta olsun değişmez. Mutlaka doğrunun ona aidiyetini kendisi için gerekli görmez.[1]
Münazaranın sadece gerçeği ortaya çıkarma ekseninde cereyan edebilmesi için tarafların uyması gereken bir takım esaslar vardır. Bunların cümlesine “Münazara ilmi” denir.[2]
Devamını oku »

Bir akide manifestosu olarak Ebu Hanife’nin vasiyeti

Ahmet AÇIKGÖZ

Vasiyet, halidi bir İslam geleneğidir. İnsanlara istikamet üzere nasıl yaşanılabileceğini gösteren Peygamberler, dünyadan ayrılırlarken geride bıraktıklarına “müstakim” olarak kalmayı vasiyet ettiler. Onlar, sadece vasiyet etmekle kalmadılar, vasiyetin kabul görmesi için de yoğun gayret sarf ettiler. Nitekim çocuklarına “Müstakim” olarak yaşamayı vasiyet eden Yakub’un (a.s.), son sözü “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?”[1] cümlesi olmuştu.
Allah Resulü’nün (s.a.v.) ahir ömürlerinde irat ettikleri “Veda Hutbesi” de bütün ümmetine hitap eden genel bir vasiyettir. Efendimiz (s.a.v.) “Veda Hutbesi”nde yirmi üç yıllık risalet hayatında vaz’ edilen esasları öz bir şekilde ve son defa telkin ettiler.
Devamını oku »

Ebu Hanife müdafaaları arasında bir başyapıt: Te’nîbu’l-Hatîb

Murat HAFIZOĞLU

İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisini zikreden kaynaklar arasında el-Hatîbu’l-Bağdâdî’nin Târîhu Bağdâd’ının ayrı bir yeri vardır. Bu eser hem konuyla ilgili ilk kaynak olması, hem de İmam Ebû Hanîfe’nin biyografisine en geniş yeri tahsis etmesi dolayısıyla benzerlerinden ayrılır.
Ancak İmam’ın biyografisi meyanında Târîhu Bağdâd’ı diğerlerinden ayıran sadece bu değildir. “Re’y ehlinin imamı, Iraklılar’ın fakihi. Enes b. Mâlik’i gördü; Atâ b. Ebî Rabah, Ebû İshâk es-Sebî’î… ve daha başkalarından ders aldı…” diye başlayan ifadelerin ardından İmam’ın hayatına ilişkin 21 sayfadan daha fazla yer tutan geniş malumat aktarır. Hatta bu meyanda onun “menakıb”ına da yer vermeyi ihmal etmez. Devamını oku »

İmam-ı Azam’ın, talebesi Yusuf B. Halit Es-Semtî’ye vasiyeti

Trc. Talha Hakan ALP [1]

İmam-ı Azam Ebû Hanîfe’nin yanında ilim tahsilini tamamlayan Yusuf bin Halit es-Semtî[2], memleketi Basra’ya dönmek için hocasından izin ister. İmam Ebu Hanife, insanî ilişkiler, ilim erbabının mertebeleri, nefis terbiyesi, avam-havas her çeşit insanın eğitimi ve onların durumundan haberdar olmak gibi konularda gerekli nasihatlerde bulunmak üzere kendisine biraz beklemesini; bu vesileyle memleketine döndüğünde ilmine tesir kazandıracak bir araç edinebileceğini söyler ve şu sözleriyle kendisine nasihat etmeye başlar:
“Evladım! Bilesin ki, insanlarla iyi geçinemediğin takdirde, anan-baban dahi olsalar, onları kendine düşman etmiş olursun. Fakat insanlarla iyi geçinebilirsen, yakının olmasalar bile onları kendine bir anne ve bir baba gibi yakınlaştırabilirsin.”
Devamını oku »

Emin Saraç Hoca ile yakın dönem ilim ve fikir atlası üzerine

Mülakat: Tevfik İŞCAN

Gidenlerin yeri doldurulamadı. Bu gün itibariyle ne Mustafa Sabri ne de Ali Haydar Efendi çapında alimimiz var. “Kaht-ı rical” yaşıyoruz. Muhteşem bir mirasa sahibiz fakat, harici ve dahili unsurlar ilimle aramıza kalın duvarlar ördü. Her şeye rağmen yer yer zuhur eden alimler, yeni kuşakları ilmi mirasımızla buluşturan koridor vazifesi görmekteler.
Emin Saraç Hoca, mazi ile günümüz arasında koridor vazifesi gören ya da kudema bezminde ahirde ders okutan alimlerden biri. Fatih Camiinde Osmanlı ulemasından okuduğu şekilde İslami ilimleri okutmaya devam ediyor. Özellikle hadis alanında çok sayıda talebe yetiştirdi.
Daha önce Hoca efendi ile Fatih Camii merkezli bir söyleşi yapmıştık. Aşağıda okuyacağınız söyleşide ise Cumhuriyet döneminin ilk yıllarındaki İstanbul’un ilim ve zikir atlasından İslam coğrafyasındaki modernist akımlara kadar bir çok meseleyi konuştuk.
-İnkişaf-

Devamını oku »

Prof. Dr. Hüsameddin Farfûr: Modernistler İslami ilimlere yabancı

Söyleşi: Ömer Faruk TOKAT

İlmî ve kültürel değerlerine yabancı, ne olduğunun idrakinden uzak, özgüven itibariyle yetersiz olan akademisyenlerin yer aldığı çevrelerde “İslam’ın sol yorumu”, “Liberal İslamcılık”, “Laik İslamcılık”, “Tarihselcilik” gibi adlandırma ve yaklaşımların yüksek sesle dile getirilmesi aslında çok da sürpriz bir durum değildir. Mısır, Türkiye, Endonezya başta olmak üzere bütün bir İslam coğrafyasında etkin olan bu tür akımları ve bu bağlamda ilmî gündeme ilişkin bazı hususları Şam “el-Fethu’l-İslâmî Enstitü”sü idarecisi ve hocası Prof. Dr. Hüsâmuddîn Farfur hocayla konuştuk.
Devamını oku »

Merhametin amentüsü

Yahya ARSLAN

Dünya, insan olmanın gerektirdiği ne kadar fazilet varsa hepsini en kamil şekliyle Allah Resulü’nde (s.a.v.) gördü. Söze sadakat, insana değer, çocuklara şefkat Onunla (s.a.v.) gerçek anlamına kavuştu. Sahabe, Ona (s.a.v.) bakarak, Onu (s.a.v.) dinleyerek değişti/gelişti/yetişti.
Allah Resulü (s.a.v.) ile “söz” gerçek değerini buldu. Önce kullara verilen “söz”e sadık kalmayı yaşantısıyla resmetti. Ardından bütün bir insanlığı kulluğa dair Allah Teala’ya verdikleri sözün gereğini yapmaya çağırdı.
Devamını oku »

Misk yaralanınca da güzeldir

Ahmet FARUK

Üzerinde güneş batmayan İngiliz İmparatorluğu’nun sınırları Kraliçe Viktorya zamanında 11 milyon metre kareye ulaşmıştı. Diğer emperyalist ülkeleri de hesaba kattığınızda dünyanın, özellikle de İslam aleminin önemli bir bölümü (yirminci asrın başlarında) fiilen işgal altında idi. Doğu, mana ve maddesi ile Batılılar tarafından talan edilmişti. İşgal fotoğrafı, Müslümanların küfre karşı muhalefet iradesini besledi. Mevcut siyasi yapılanma ile İslam Coğrafyası’nı daha fazla idare edemeyeceklerini anlayan Batılılar, direniş dalgasını kırabilmek için müsemmaları ile geri çekilip, gölgeleriyle var olmayı tercih ettiler. Devamını oku »

Çağdaş selefiliğin kutlu doğum itirazlarını çürüten bir eser: Havle’l İhtifal bi Zikra’l Mevlidi’n Nebi

Osman AKYILDIZ

Her sene Rebiulevvel ayının 12. günü, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in doğum günü olması münasebetiyle İslam aleminin her yerinde müslümanlar bugünü ihya ederler. Oruç tutularak, namaz kılınırak, salât u selâm getirilirek, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i öven şiirler okunarak ve O’nun sireti anlatılarak ihya edilir bu mukaddes gün. Fakat kendisini selefe yahut selefiliğe nisbet eden bazı kimseler, mevlidi kutlamanın bid’at olduğunu ve mevlid toplantılarına gitmenin caiz olmadığını iddia eden kitaplar yazarak Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i hatırlamaya ve bu sebeple Allah’a yakınlaşmaya vesile olan böyle bir gün hakkında müslümanların kafasında istifham oluşturma gayreti içerisindedirler. Devamını oku »

El-Mu’temed fi’i Mu’tekad (Türpüşti risalesi)

Adem TUNCER

Kitabın müellifi Ebû Abdullah b. Hasan Türpüştî (veya Turpeştî) dir. H. 661 m. 1363 yılında vefat etmiştir. Kaynaklarda hayatıyla ilgili pek fazla bilgiye rastlanmamaktadır. Öğrencileri onu “ikinci Ebû Hanife, manaların açıklayıcısı, bidatın kökünü kazıyan” alim olarak vasıflandırmıştır.
Müelliften yaklaşık üçyüz yıl sonra dünyaya gelen “İkinci bin yılın yenileyicisi İmam-ı Rabbani hazretleri” onun “İmam” olduğuna vurgu yapmış ve “Kıymetli İmam” terkibiyle de onu ayrıca tebcil etmiştir.
Devamını oku »

Vefatının 18. yıldönümünde bir evlad-ı fatihan: Ali Yakup Cenkçiler

Abdullah KARGILI

Ulema Allah Resulü’nün (s.a.v.) hem Sünneti’ne hem de çilesine varis oldu. Onlar ne sıkıntılar çektiler. “Fukaha” kelimesi ile “Fukara” birbirine kardeş oldu. Kimi okuyabilmek için evinin tahtalarını söküp sattı, kimi diyar diyar dolaştı, kimi geceleri gündüzlere birleştirdi, kimi zindanlarda ruhunu teslim etti. “Tabakat Kitapları” onların destanlaşan hayatlarının en canlı şahitleridir. Abdulfettah Ebu Ğudde’nin “Safahat min Sabri’l-Ulema” adlı kitabı tabakat literatürünün bir hasılası gibidir.
Devamını oku »

Mürteci kim?

Hasan KIVANÇ

İslam, kendinden önceki çağa “Cahiliyye devri” der. Çünkü orada kötülük her çeşidiyle hüküm fermadır. Fert ya da cemiyetin itikadi anlamda tekrar o kötülüğe dönmesi ise “İrtidat”tır. İrtidat, irtica ile eş anlamlıdır. Zira “İrtica” İslam’dan yüz çevirip “Cahiliye adetleri”ne yönelmeyi anlatan bir kavramdır. İrtica ameliyesini gerçekleştiren faillere ise “Mürteci” denir. Mürtecilerin İslam cemiyeti içerisindeki konumları vücudun içerisindeki mikroplara benzer. Nasıl mikroplar vücudun zayıflamasıyla faaliyete geçer, bedeni çökertmeye çalışırlar tıpkı onun gibi mürteciler de Müslümanların siyasi, içtimai ya da akidevi karışıklıklar yaşamasını beklerler. Zaaf anında gün yüzüne çıkarlar.
Devamını oku »

Gül mevsimi

Ahmet TAŞ

Dünyamıza güneş gibi doğdun sen,
İklim iklim, mevsim mevsim bir bahar.
Gaipten kalplerin ufkuna esen,
Ol şeb-i yeldayı eyledi nehar.
En güzeli müjde getirdi bize;
Kucak kucak sevgi, petek petek bal!
Gönülden bağlıyız sünnetinize,
Sevgili, bizi de izlerine al.
Devamını oku »

Hayzuran dirilişe üs olacak

İNKİŞAF

Hz. Ömer’in (r.a.) kurduğu şehir Kûfe, 70’i Bedir ashabından toplam 1500 sahabinin irfanına tanıklık etti. İlk yıllar şehirde saf bir İslam akidesi vardı. Zamanla bütün fırkalar Kûfe’yi istila etti. Şehir Şii, Harici, Mutezili ve ateist ideologların her bireri için merkez üs oldu.
İdeolojiler mahşerine dönüşen Kûfe’de hicri 80 yılında Ebu Hanife (r.a.) dünyaya geldi. Önce Ehl-i Sünnet akidesini telif etti. Sonra İslam’ın bütün ölçülerini sistematik bir şekilde ortaya koydu; Olan ve olma ihtimali bulunan her meselede fetva verdi.
Devamını oku »