İnkişaf
İlmî dergicilikte yeni bir soluk

İnkişaf

Sevinsin Vatikan sevinsin Fener

05 Kasım 2024

Ahmet AÇIKGÖZ

Batı’nın değerlerine meftun Doğulular İstanbul sokaklarında ezan sesleriyle büyümüşlerdi. Ruhları Ayasofya’da dinledikleri vaazlarla mutmain olurdu. Kandil geceleri, bayram sabahları, teravih namazları hayatlarının en mutlu anlarıydı. Sokakta yürürken gözleri bir minarenin taşına takıldı mı, taştan ciltler dolusu kitabın malumatını alırlardı. İstanbul, onların ilham kaynağıydı. Başları dara düşünce Eyüb’e koşar, Fatih’in kabrine gider, Edirnekapı’da İbn-i Kemal’le bütünleşirlerdi. Çünkü ak sakallı babalarından, abdestsiz ayağı yere basmayan analarından öyle görmüşlerdi.Ne var ki yaşanılan bütün bu güzellikler onların “mustakim” kalmaları için yeterli olmadı. Batının ihtişamını görünce hafızaları perişan oldu. Ne ezan sesinden ne de kandil gecesinden haz duydular.

Vakti evvelde has müslümandılar. Süleymaniye’de saf tutup devrin ulu hocalarını dinlerken “Zünnar” takana, adı “Agop” olana, kilisenin kaldırımına çömelip papazdan af dileyene merhamet nazarıyla bakarlardı. Müstakimdiler. Dinlenen şahısların yerini Abdullah Cevdetler, Tevfik Fikretler alınca kafaları karıştı, Batılılara gıpta ile bakmaya başladılar. Bu gıpta ediş İslam’a karşı oluşan derin muhalefete güç kazandırdı. Süleymaniye’yi seyrederek büyüyenler aldatılarak Süleymaniye’nin karşısında konuşlandı.
Dönüşümü fırsat bilen Reşit Paşalar, İslam’ın kaybını Batı’nın ise kazanımını kalıcı hale getirebilmek için meydanlara çıktılar, gazetelere çarçaf çarçaf ilan verdiler, halkı bütün olanları kabul edecek bir konuma getirdiler, ardından yasal değişikliklere gittiler. Etkili de oldular. Medresede elif-ba’yı öğrenip hayatı tanıyanlar ulemayı gerici olmakla itham etti. Kıyafetini değiştirerek terakki edeceğine inandı. Fakat olmadı. Şartlar gittikçe kötüleşti.
Toplumda bir değişim vardı. Hayat değişiyordu. Fakat bu, Süleymaniye’den uzaklaşarak gerçekleşiyordu. İslam’ın zafer kürsüsü Ayasofya’nın susturulması değişimin vahametini dayanılmaz bir boyuta taşıdı. İşin acı tarafı Ayasofya’da doğanlar onun sükute bürünmesine sessiz kalarak destek olanlardı.
Süleymaniye, Beyazıt, Fatih ve Ayasofya Medeniyet’in kilit taşlarıydı. Birer birer çözüldüler. Onlar çözüldükçe kalenin sütunları yere serildi. Kahire, Kudüs, Şam, Bağdat derken bütün İslam şehirleri tarihin en ağır yenilgisiyle yüzleşti. Yenilginin üzerinden onlarca yıl geçti. Bu gün kanayan yaralarımıza yenileri eklenmekte.
Bağdat’tan ajansların geçtiği tecavüz sahnelerini gösterir fotoğrafları gözlerimizi kapatarak görmemeye çalıştık. Kulaklarımızı tıkayarak Filistin’li kızın feryadını başka mercilere havale ettik. Aksi bir duruş Batılılaşma maceramıza ara noktası koyma anlamına gelecekti. Buna cesaret edemedik. Papazların yetiştirdiği heriflerle yan yana fotoğraflar çektirip, iktisadi kuruluşlardan ekonominin iyi gittiğine dair raporlar almayı birinci vazife telakki ettik.
Avrupa Birliği macerasıyla 3 Ekim’de İslami Dirilişin üzerine kat kat beton tabakalar dökenler daha düne kadar dünyaya karşı Müslümanların haklarını dava eden kahramanlardı. Ayasofya’nın dibinde Sultan Ahmet’in ihtişamıyla büyümüşlerdi. “Zincirler kırılsın; Ayasofya açılsın.” terkibini ilk onlardan duymuştuk. Başarılarını gördükce ruhumuz dalgalanırdı. Çünkü onlar Ayasofya’yı hürriyete kavuşturmaya taliptiler. Bağdat, Şam, Semerkant’ta onları bekliyordu. Cava Adaları’ndan Mağrib’e kadar gece namazlarında secdegahını göz yaşlarıyla sulayan nice mübarek kulların dualarını almışlardı. Bütün bunlara Avrupalı olmayı tercih ettiler. Batı’nın aferinleri uğruna yıkıldı dağlarımız.
Sevinsin Papa, sevinsin Hahambaşı, sevinsin Vatikan ve Fener. Artık hutbelerimize daha özgürce müdahale edecek, duyulmasını istemedikleri ayetleri vaazlardan çıkarmamızı daha rahat talep edecekler.
***
Allah Resulü -sallallah-u aleyhi ve sellem- Batı’nın o günkü versiyonu Mekke’deki, ezilen Müslümanları kurtarıp Medine’ye getirmesi için Mersed el-Anevi’yi (r.a.) görevlendirir. Mekke’ye giden Mersed’e “Unak” adlı zengin ve güzel bir kadın aşık olur. Evlenmeyi teklif eder. Mersed, Allah Resulü’ne sormam lazım der. Sorar, cevabı ayetle Cibril verir: “İman etmedikçe putperest kadınlarla evlenmeyin.” (Bakara: 2/221). Mersed zenginliği, ihtişamı ve Mekke’nin putperest kadını Unak’ı reddeder. Mekke’de Müslümanların hakkını dava etmeye devam eder.
Bu gün Unak’ın yerini putperest dünyanın baş mümessili Batı aldı. Bu milleti madden kurtarmak için oraya gidenler Unak’ın kucağında kayboldu.
Mersed Mekke’den Medine’ye ezilen Müslümanları, Batı’ya gidenler ise ezilenlerin yurduna kayıtsız ve şartsız teslimiyeti taşıdılar.
Batı orada Unak’larıyla yeni kurbanlar almaya devam ediyor. Ta ki Mersedler yollara düşünceye kadar.

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.