İnkişaf
İlmî dergicilikte yeni bir soluk

İnkişaf

Mürteci kim?

Hasan KIVANÇ

İslam, kendinden önceki çağa “Cahiliyye devri” der. Çünkü orada kötülük her çeşidiyle hüküm fermadır. Fert ya da cemiyetin itikadi anlamda tekrar o kötülüğe dönmesi ise “İrtidat”tır. İrtidat, irtica ile eş anlamlıdır. Zira “İrtica” İslam’dan yüz çevirip “Cahiliye adetleri”ne yönelmeyi anlatan bir kavramdır. İrtica ameliyesini gerçekleştiren faillere ise “Mürteci” denir. Mürtecilerin İslam cemiyeti içerisindeki konumları vücudun içerisindeki mikroplara benzer. Nasıl mikroplar vücudun zayıflamasıyla faaliyete geçer, bedeni çökertmeye çalışırlar tıpkı onun gibi mürteciler de Müslümanların siyasi, içtimai ya da akidevi karışıklıklar yaşamasını beklerler. Zaaf anında gün yüzüne çıkarlar.
Allah Resulü’nün (s.a.v.) Ahiret’e irtihaliyle zuhur eden kısmi ya da külli irtidat hareketleri “Cahiliyye devrine” dönme teşebbüsleridir. Bu manada mürtedler ilk mürteciler kabul edilirler.

Hz. Ebu Bekir (r.a.), muhkem iradesi ve kararlı mücadelesi ile ilk irticai faaliyetlere ağır darbe indirdi. İslam’ın tek bir rüknünü reddetmeyi dahi savaş nedeni kabul etti. Aydınlığı yok etmeyi amaçlayan irticaya karşı başlattığı mücadelede yalnız kalması durumunda dahi geri dönmeyeceğini, iki kızı Hz. Aişe ve Hz. Esma (r.anhuma) ile yürümeye devam edeceğini söyledi.
Hz. Ömer’in (r.a.) iktidar yılları, İslam en azametli günlerine tekabül ettiğinden bu dönemde irtica gözünü açamadı. Hz. Osman (r.a.) devrinde ortaya çıkan olayları fırsat bilen irtica, tekrar toparlandı. Tarihin en büyük mürtecisi olan İbn Sebe bu dönemde farklı kılıklar altında hem ümmetin itikadını hem de siyasi bütünlüğünü tahrip edebilmek için yoğun bir propaganda yürüttü. Bu çerçevede “Cahiliyye devri”nin hakim unsurlarından yalan ve iftirayı tekrar canlandırdı.
İrticai hareketler, tarihi süreç içerisinde farklı kimlikler altında devam etti. Mürteciler ordusuna kimi zaman zındıklar, kimi zaman dehriler, kimi zaman has küfür yobazları, kimi zaman da sabetayistler, …, önderlik yaptı.
Toplum mühendisleri zamanın değişmesine paralel olarak irticanın gerçek anlamında değişikliğe giderek onu “Cahiliyye devri”ne dönüşten, İslam’a dönüşe hamlettiler. İslam medeniyetini, irtica kavramıyla lekelemeye çalışan hakiki mürteciler; kendi ruh ve mayalarıyla yüzde yüz uyuşan, zaten onların eylemlerinin karşılığı olarak zuhur eden bu kavramı dosdoğru yolun müntesiplerine nispet ettiler: “Sorsalar mağdurunu gaddar kendin gösterir.”
İslami literatüre ibtidai anlamda vakıf olan herkes bilir ki; irtica=irtidattır. Ne var ki sahte kahramanlar İslam’ın vaz’ ettiği hakikati kabullenmeyi kuru bir maziye dönüşle aynileştirip adına irtica dediler.
Osmanlı’da toplum mühendislerinin ilk defa en etkin olduğu olay “Tanzimat”ın ilanıdır. Bu ilanla birlikte adeta ev sahibi hırsız, hırsız da ev sahibi konumuna gelmiştir. Zira “Tanzimat” izmihlali, eski halin ihtişamından aldığı ruhla yeni hale dönüştürmek isteyenlerin mürteci yaftasıyla damgalandığı tarihdir. Bu mantık ölçü kabul edilince hakiki münevverler mürteci, İbn Sebe gibi yobazlar ise ilerici kabul edilmiştir. Toplum mühendisleri, münevver insanların gerici, hakiki mürtecilerin de çağdaş olarak isimlendirilmesine gerekçe olarak da Müslümanların dirilişi, İslam’ın köklerine dönüşte aramalarını göstermektedirler.
Tarihe, irfana dönmek gericilik kabul edildiğinde insanlık tarihinin “Cins kafaları” mürteciler listesinin en başında yer alacaktır. Buna göre Batı Tefekkürünün son tırmanış noktası Dante bir mürtecidir. Zira bu “Hayali dev” “İlahi Komedya”yı kaleme alırken kilisenin kaldırımlarına çöker ve bütün sermayesini İbn-i Arabi’den araklar. Kilise kaldırımlarından İslam’ın mihrabına bakan Dante, İbn-i Arabi’yi referans aldığından bir mürtecidir.
Kant ve Dekart başta olmak Batılı birçok filozofun örneklere varıncaya kadar fikirlerini taklit ettiği İmam Gazali dirilişi “Allah Resulü’nün ruhaniyetine bağlanmakta arayan” bir mümindir. Bu durumda Gazali ve Onu taklit eden Batı’lı mütefekkirler de mürtecidir.
Birçok hümanistin eteğine tutunmaya çalıştığı Hz. Mevlana, kendini anlatırken “Men hak-i reh-i Muhammed-i muhterem” der. Bu durumda kurtuluşu Allah Resulü’nün (s.a.v.) Sünneti’ne dönüşte arayan büyük veli de mürtecidir.
Hala Batılı bir çok aydına rehberlik eden Bizanslı meşhur Hıristiyan Dostoyevski bir mürtecidir. Zira O da ”Bir ülke mazisinden kopamaz kopmamalıdır. Batıyı ancak din kurtarabilir” demektedir.
Osmanlı İslam Devleti’nin kudretli günlerine dönüşü çerçevesinde yapılan ıslahat hareketlerinin gayesi Yavuz’un Fatih’in devrine dönmekti. “Islahat risalesi”nde Sultan IV. Murad’a “Süleyman devrine dön.” diyen Koçibey bir mürtecidir. 19. asra kilise ve monarşinin ışığıyla yürüyen Balzac da mürtecidir.
Doğu ve Batı’da iz bırakan herkes kendi irfanına dönerek büyüdü/gelişti. Eğer -Cemil Meriç’in dediği gibi- irtica bu “Murdar halden o muhteşem maziye kanatlanmaksa, her namuslu insan gericidir.”
Toplum mühendisi koro halinde varsın hakiki münevverlere mürteci desin ne çıkar. Birileri oturdukları yerden Ziya Gökalp’in Yahya Kemal’e izafeten söylediği:
Harabisin harabati değilsin,
Gözün mazidedir ati değilsin.
beytini tekrar etsin. Onlar boş sözleri söylenedursun. Dünya Müslümanların medeniyetine tanıktır. Namuslu yürekler hep bir ağızdan haykırıyor:
Ne harabiyim, ne harabatiyim
Kökü mazide olan atiyim.

Leave a Reply

You must be logged in to post a comment.